Cuma, Ekim 10, 2008

Pisek'teki ekip...

Burada cok bahsetmedim gerci ama, guzel bir grup olduk Pisek'te. Ozellikle dordumuz ortaklasa iyi bir seyler yapabilirmisiz gibi geliyor sanki bakalim. Epey sansliyim denebilir, cunku gecen sene sadece 3 kisilermis ve anlattiklarina gore de epey zorlu gunler gecirmisler, cekimler vs. derken.

Aaa, bu arada bugun Hint restoranina gittik veee yogurt yedim!!! :D Hint pilavli tavuk parcalari yedim ben, yanina sos diye getirdikleri seylerden biri bariz yogurttu. Belki vardir diye bir sordum ki varmis. 2 kasik yogurda 20para verdim o ayri, ama degdi :) Su ana kadar, yiyecek olarak ulkemden ozledigim ilk sey yogurt oldu bu arada. Sonra tabii hemen cacik geldi aklima :/ muu

Birkac fotograf ekleyeyim, birazdan eski koprunun oralarda havai fisek gosterisi var, ona katilicaz :)

Once Eirik'in foto hikayesinden ben. Bir uyusturucu bagimlisi rolunde duvarlara surunurken...

Ayni seanstan, Coleman'la rock grubu kurmaya calisirken :)

Okula merhaba toreni oncesinde. Solumda Coleman, sagimda Riccardo.

Pisek meydaninda, George, Eirik, Coleman, Riccardo.

ve malum bilet!! vuuuu :D

Karanliktaki Adam...

Bu aralar, elimdeki tek Turkce şey, daha dogrusu okumak istedigim tek Turkce sey, Karanliktaki Adam.

Cok kalbim buruluyor okudukca, boooyle bogazim dugumleniyor.

Bir de ustune Yavuz Cetin dinleyince iyice derinlesiyor bu hislerim ve o kadar seviyorum ki yazdiklarini... Sonra da yazdiklariyla ilintili sinema klasiklerini...

Bitirmek istemiyorum, bitirmemek icin azar azar okuyorum desem, tembelligime vermeyiniz tamam mi :D

Salı, Ekim 07, 2008

Ingrid Michaelson - Be OK


Radyoda ilk dinledigimizde pek sevmemistim, hatta Piko bir kere daha dinleyelim demeseydi muhtemelen almazdim da sarkiyi, ama simdi...

Yakin zaman hic duymamis olmama ragmen, Pisek'te, sabahin 8'inde kalkiyorum ve agzimda "I just wanan feel today, feel today, I just wanna feel something today" diye dolasiyorum. Ha sozlerini yanlis soyluyor da olabilirim :)

Tavsiye ederim efendim, guzel gunler hepimiz icin :D kih kih kih kih

haha bu fotografi koyunca da, ben ona o bana bakiyormus gibi oldu ne sevimli :D

Cumartesi, Ekim 04, 2008

John Lydon ve paranın insana yaptırabilecekleri...

Kih kih kih

Punk'in yaraticilarindan Sex Pistols'in John Lydon'i, ingiliz bir yag markasinin reklaminda oynamis. Zavalli adacagiz, parasi kalmamis heralde hic.

Bize ozgu soylem, 18'inde devrimci 40'inda kapitalist durumu, dunya icin de gecerli tabii ki. Lydon'cik maymun olmus resmen. "Muzik"sel bir gecmisi zaten yok sayilir, simdi hatiri da kalmadi...

Perşembe, Ekim 02, 2008

Pisek'te Mozart Cafe!

:))

Pisek'te Mozart Cafe diye bir yer gormustuk, bugun biraz icimiz isinsin diye oraya oturalim dedik. Icerde Mozart'a ait, onu hatirlatan sadece bir Mozart kafasi resmi vardı ve euro dance tadında iğrenç bir dımtıs müzik çalıyordu :D

Burada Turk kahvesi diye bir moda var bu arada. Koyu kahveye direk Turk kahvesi diyorlar. Norvecli ve Amerikali arkadaslar Turk kahvesi istedi. Kahveler buyuk kupada gelince amaniiin dedimki meger uyduruk filtre kahveymis :) Ben size yapayim da gorun dedim amaaa, nerden kahve bulucam da yapicam...

Ilk cekim gunu...

Bugun okuldaki 2. gunumuz ve ilk "atolye" gunumuzdu. Ilk odevimiz oldukca basit bir deneydi. Anadolu Universitesi'nde ilerde size hazirlatacagiz dedikleri seyi daha ilk gunden istediler. Yani bir foto-storyboard.

Pisek'te bir yerlerde, 2 kisinin karsilasmasi temali bir konuydu. Maksat tabii ki, cekim acilari denemek, birbirimizle calismaya alismak vs. idi ama olayin icine biraz espriler, konular da kattik.

Eglenceli bir olaydi. Yerlerde surunup, nehirlere dusuyor gibi yapip, sokaklarda kostuk :)

Icimizde sadece 1 kisinin DSLR'si var. Bir Nikon D-40. Onu kullanmak istemedm nedense, Minolta'ma cok alistigim icin. Ancak bende de siyah-beyaz vardi ve sonradan ogrendimki Pisek'te siyah-beyaz basamiyorlarmis. Film Prag'a gidiyormus. Ve toplamda cikmasi 5 gun filan alacakmis. Bakalim gorecegiz, ne kadar odeyecegimi de tam anlamadim ama burada fotograf gercekten cok pahali. Hele bir de diger yiyecek icecek vs. gibi seylerle karsilastirilinca...

Bu arada Prag da boylesine bir sehir iste...



House cilginligi!!

Uzun suredir House izliyorum ancak hic ciddi bir arastirmaya girmem gerekmemisti ve internette House yazilari pesinde kosmamistim.

Bu bolumden sonra da kosmadim. Sadece, House ve dedektifin gitar ve piyanoyla takilmalari cok hosuma gitti ve gecen bolumdeki guzel sarki aklima geldi. Neydi yahu o derken, yolum asagidaki sayfaya dustu. Ozellikle dizinin medikal tarafiyla ilgilenenler icin. Adamin soyledikleri dogru mu, dogru olsa da dizinin kalitesini (sizin gozunuzde) degistirir mi bilmiyorum, ancak guzel noktalara deginiyor dogrusu :)

Ha o ilac olmaz, o nasil kacar vs. beni cok da ilgilendirmiyor ayri konu.

Buyrun o zaman: Polite Dissent

Salı, Eylül 30, 2008

Pisek neye benzer...

Sonunda fotograflarimi bastirabildim. Siradan, rastgele ve ozensiz Pisek anlari diyelim bunlara. Daha fazlasi icin tiklayin. Facebook'a uye olmadan da bakabilirsiniz...





Pisek, ambulanslarin sehri...

Pisek 28000 kisilik kucuk bir yer. Daha once soylemisimdir heralde 162 tane bara (daha cok pub gibi) sahip. Onun disinda kocaman bir kilisesi, canlari vs. her sey kucuk bir Avrupa kentinde olmasi gerektigi gibi (sanirim :D). Ancak, buranin en onemli ozelliklerinden biri ambulanslari.

Sadece 1 kucuk hastanesi var. Hastane denmez de iste, klinik gibi. Icini gormedim tabii, insallah da gormem ama bu kucuk hastanecige ragmen o kadar cok ambulans gelip geciyorki sokaktan inanilmaz. Ve bu sessiz sehirde, o ambulanslarin cigliklari gercekten huzur kacirici oluyor...

Sessizligi aciklamak icin kucuk bir ornek vereyim. Buraya ilk geldigimde, arkamdan surukledigim cantanin cikardigi gurultuden insanlar huzursuz oldu resmen ve ben de yavas yavas yurumek zorunda kaldim.

Neyse, oyle yani. Buranin Avrupa'nin trafik kazasindan en cok insan olen yerlerinden biri oldugunu da hatirlatalim. Turkiye'yi bilmiyorum ama Cek Cumhuriyeti'nde gunde ortalama 4 kisi oluyormus trafik kazalarindan. Aaa bir de dunyanin en cok bira tuketen ulkesi de yine burasi. Iste butun bunlari birlestirin, ortaya ambulanslar cikiyor...

Pazartesi, Eylül 29, 2008

Grey's Anatomy sezon 5

Yeni izleyebildim ilk bolumu ve meeh dedim. 2 saate hic gerek yokmus degil mi? O Sarabeth karakterleri muhtemelen Amerika'nin kanayan yarasi. Hicbir seyi olmayan, cok zengin yasayan, zavalli kadin hali. Ama, o kadar sikiciydi ki, dizinin o bolumlerinde e-mail'lerimi kontrol ettim.

Gulumsedim zaman zaman ama yavas yavas Grey's Anatomy'nin vaktinin dolduguna inanmaya basladim.

Belki de bu son sezon olmali? Belki de gecen sezon bitmeliydi?

Umarim toparlarlar, yoksa duzenli izlemekten keyif aldigim seylerden biri daha gitmis olacak...

Prag'da 1 gün...

Prag 1 gunde gezilmez bitirilmez tabii ki, ama adimi atalim dedik. En bilindik yerlere soyle bir gezintiye ciktik, Lonely Planet rehberimin dedigi gibi kaybolduk ve o sirada pek beklenmedik seyler kesfettik.

Sadece 2 fotograf buraya, cok daha guzel fotograflari vardir ama, eski sehir merkezi'nin 2 gorkemli yapisinin cok sekilli fotograflarini cekmis Coleman. Ben de cektim ama bakalim nasil cikacaklar, gorecegiz.

Bu arada, sahanedir ki, bir yerleri ararken, Mozart'in Don Giovanni'sinin 1787'de ilk gosterimini yaptigi yere denk geldik. Kimsenin umrunda degildi burasi, yalniz basina bir heykelcik duruyordu sadece.

Sonra, herkes kaleden asagi inerken biz yukari yuruduk ve sehrin tamamini en guzel goren yerlerden birine denk geldik. Muhtemelen, Prag koprulerini gosteren kartpostallarin cekildigi yere cok yakindik...

Yani soylendigi gibi, Prag'da gezerken haritalara bakmamak ve sehrin size atacagi suprizlere acik olmak gerekiyormus :) Neyse efenim, derslerim basliyor haftaya, esas durumu o zaman gorecegiz...


Pazar, Eylül 28, 2008

Pisek'te sosis...

Cek Cumhuriyeti Pisek'ten merhaba...


Odam boyle bir sey. Her sey cok guzel. Heryer yemyesil. Sair olunacak bir yer burasi. Prag'i gordukten sonra her sey yalan kaliyor tabii ama, parklari, nehiri, sakinligi vs. sahane.

Tek problem marketleri. Gecen gun markete gittim. Favori yemegim sosis yapmak istemistim ama, duzgun sosis bulamadim. Hepsi garip garip renkli, uyduruk gorunusluydu. Sonunda bizim sosislere en cok benzeyen ve miktari en az olani aldim. Bugun pisirmeyi denedim ve rezalet cikti. Galiba sucuk gibi bir seydi, hepsi cope...

Nerde Maret'in sosisleri, Polonez'in salamlari... peeh

Pazartesi, Eylül 15, 2008

"Coral" belgeseli...

Scrubs sağolsun, kıymetini sonradan anladığım grup Coral, yeni bir toplama albüm yayınlıyor. Ancak daha önemlisi müzik dünyasının pazarlama yöntemlerine bir yenisini ekliyor grup. Herkes sayfasından şarkılarını albümlerini verirken, Coral da, grubun belgeselini izletiyor web sayfasından sevenlerine. Merak edenler için, grubun sayfası.

Pazar, Eylül 14, 2008

Zeitgeist: The Movie


Bu filmin olayı budur, izlenir ve başkasına izletilir, bu yüzden,

http://zeitgeistmovie.com


Sayfadan direk google video olarak izleyebileceginiz gibi, http://zeitgeistmovie.com/dloads.htm adresinden verilen linkten torrent'ten indirebilir sonra altyazılarını divxplanet.com'dan alabilirsiniz.

İnternette orda burda birçok tartışma yaratmış filmin 2.si de 3 Ekim'den itibaren ana sayfada izlenebilecekmiş.

İnsan, ulan bu adamın kesin başka bir planı vardır demeden edemiyor, e 2. filmin de neler yapabileceğimizi anlatacağı söylendiğine göre bu ön yargıyı destekliyor.

Ama bir yandan da, koyunuz e tamam ama ne yapalım sorusuna da cevap verebilir mi diye ayrı bir merak yaratıyor...

Bir bölümü bilindik, bir bölümü sıradan düşünen insanın (ben-sen) zaten söylediği ya da hissettiği bilgileri barındırsa da, izlemekle düşünmeye başlanabilecek güzel bir adım bence. Filmin yapımcısı, filmin sayfasında da söylüyor aslında. "Filmde gördüklerinizi gerçek olarak almayın, düşünüp gerçek olduğunu kendiniz farkedin".

Ayrıca, yine download sayfasında, dinlerle ilgili açıklamaların daha ayrıntılandırılmış halini, pdf olarak bilgisayarınıza indirebilirsiniz.

Bu arada, çok rastlamadım ancak bu filmin bir de Amerikalıların "zeitgeistmania" diye adlandıracağı bir fenomeni ateşlemesini beklerdim. İzleyenin, manyak gibi araştırmaya başlayacağı filan... Ama bilmem kim uğraşır, kim merak eder...

Bu arada üzel bir pazar günü başlangıcı olmadığı kesin...

Salı, Eylül 02, 2008

Neler olmuş şu pop dünyasında...

:) Radyo arşivini geliştirmek için, 70'ler içinde dolaşırken süper enteresan hikayelerle karşılaşıyorum. Mesela Sister Sledge'in He's The Greatest Dancer şarkısı ve içinde bulunduğu We Are Family albümü...

Yıl 1979. Sister Sledge grubu, 1974'teki patlattıkları büyük hit'ten sonra varlık gösterememiş ve artık 1979'a da bir hit vuramazlarsa müziği bırakıp, özel hayatlarına dönmeye karar vermiş.

Aynı yıl. Meşhuur "Le Freak"i yazan Chic grubunun liderleri Nile Rodgers ve Bernard Edwards o kadar büyük hitlere imza atmışlar ki, Atlantic Records onlara gidip "anlaşmalı olduğumuz istediğiniz grubu seçin ve albümünün prodüktörü siz olun" demiş. Bu ikili, kataloğa bakıp, Rolling Stones'u, Yes'i geçip Sister Sledge'i seçmiş. Böylece müzisyenlerin yıldız oluşu albümün başarısını etkilemeyecek ve eğer Sister Sledge'i tekrar patlatabilirlerse bu sadece ve sadece Rodgers/Edwards ikilisinin başarısı olacakmış. Ve olmuş da.

Ego çarpışmalarının sonucu, He's The Greatest Dancer ve We Are Family'yi içeren bir albüm, ki grubun tarihinin en büyük başarısı, milyonlar satan bir canavar...

Hey gidi pop dünyası...

Pazartesi, Eylül 01, 2008

Kasirga Mahmut!

Amerika'nin güney bölümlerini yeni bir kasırga vuracakmış birkaç saat içinde. Sabah biraz CNN izledim de, garibime gitti. Kaç saat sonra vuracağını bile bildikleri böyle devasa bir doğa olayının neden hiç görüntülerini göstermiyorlar da, kırmızı, turuncu, yeşil yuvarlaklar ilerliyor devamlı haritalar üzerinde?? Halkı korkutmamak mı istiyorlar, genel politika icabı sosyal sorumluluk mu yapıyorlar, yoksa yalan mı kasırga diye bile düşünüyor insan. İşin içinde Amerika olunca malum...

Az önce Muzo dikkatimi çekti, adamlar bütün kasırgalara kadın ismi koyuyor diye, ama bu seferki Gustav'mış...

Neyse, ne diyelim olan yine zavallı insanlara oluyor, ülke farketmez...

Perşembe, Ağustos 28, 2008

AC/DC - Rock 'N Roll Train!!!!

Obalebaaa!!

Yeni AC/DC albümü "Black Ice" çok yakında tamamlanıyor. Grup Myspace sayfasına ilk single Rock 'N Roll Train'in tamamını koydu bile. Bence dinleyin, hiiç fena değil maşallah :D


Pazartesi, Ağustos 25, 2008

fotokritik.com

bu fotokritik.com denen sayfayi bilmeyen, görmemiş olan yoktur herhalde. Ayrıntılı incelememiş olabilirsiniz ama temel fikri biliyorsunuzdur.

Kendini fotoğrafa meraklı ya da fotoğrafı biliyor sayan insanlar üye oluyor bu sayfaya, çektikleri fotoğrafları koyuyor, sonra da başkalarının fotoğrafları üzerine ahkam kesiyor.

Yani kesinlikle fikir saçma değil. Bazen çok güzel fotoğraflar görüyorum mesela, gaza geliyorum, bazen çok güzel ve doyurucu eleştiriler okuyorum filan ama %80 o kadar abuk sabuk şeyler var ki. Ana sayfaya çıkmak diye bir şey varmış mesela. O ana sayfaya çıkan fotoğraf uyduruk bir bahçe fotoğrafı da olsa herkes gidip onu tebrik ediyor filan... Hatta eleştirilerden ötürü bir asılma durumu da başlıyor. "Ör: ben kameranın arkasındaki engin ruhu merak etmeye başladım. o ne güzel romantizm..."

Yaani yani... Bir de kişisel olarak delirdiğim esas nokta, fotoğrafı hangi kamerayla, hangi objektifle ve ne özelliklerde çektiğini yazıyorsun sayfaya. Aman yarabbi, herkesin mi D300'ü olur. Ne zengin memleketmişiz yahu, pes yani! :D Kıskançlıkta son nokta :)

Çarşamba, Ağustos 06, 2008

Queen + Paul Rodgers - C-lebrity


vhovhovhovovhohahahahahaahaaaaavoooo

Çıkana ve yeni şarkıları dinleyene kadar gerçek olduğuna inanmayacaktım!!

2 gün gecikmeli olsa da, yeni Queen albümü Cosmos Rocks'ın ilk single'ı, C-lebrity'yi dinlemiş bulunmaktayım!

Sanırım bu albüm muhteşem olacak!! Eski Queen'i, ya da Rodgers albümlerinden herhangi birini beklemeyin. Single diyorki, bu 3'lü, yazarken yepyeni bir şey çıkarmış ortaya. Rodgers'ın o soul tiplemeli inlemeleri ve karizmatik sesi tabii ki her yerde ama May ve Taylor aralara kendi harmonik vokallerini eklemeyi ihmal etmiyor. Şarkı zaten, May'in duraklayan ama güçlü bir riff'iyle başlıyor. Gerçi bu riff'in bütün şarkı boyunca devam ediyor ama olsun. Şarkıya ve temaya uygun şekilde, hayran çığlıkları da intro'da sample olarak kullanılmış desem, kafanızda ne canlanır bilemiyorum ama gerçek :) Canımı sıkan bir şey daha var o da May'in solosunun da biraz kısa tutulması :D Doyamıyorum napalım :))

Şarkı takdir edersiniz ki, "celebrity" kavramını ve olmak için kendini yırtan, televizyonda 5 dakika da olsa görünme delisi olmuş internet üzerindeki milyonlarca "genci" eleştiriyor. Bu arada May'in solosu da pek dinamik olmuş ama resmen edit'lenmiş gibi bak dinledikçe canım sıkılıyor :D

Muhtemelen ilk dinleyişte, yakalayacak bir nakarat olmayışı canınızı sıkabilir. Yakalayıcı olmayan demeyelim de, patlayan bir nakarat yok. Ama, tam aksine tempoyu düşürüp, "celebrity" olmak adına kolaya kaçmayıp, söylemek istediklerini öne yavaş yavaş çıkarmaya karar vermiş anlaşılan 3'lü.

Bence sakıncası yok! Yaşasın yine, yeniden, müziğe benzeyen müzik...

Bu arada, bu single nasıl mı dinlenir? www.queenonline.com adresinden, "album club"a üye olmanız gerekiyor, sadece 2 pound. Ya da, alın elinize telefonu, isteyin şarkınızı ve açın Radyo ODTÜ'yü beklemeye başlayın...

Vikipedi!

Vikipedi'deki yazıların kalitesini Wikipedia ile karşılaştırmak tabii ki imkansız. Amerika'da nasıl bu kadar çok işsiz güçsüz adam var onu da anlamak imkansız :) Ben Viki'ye bir Radyo ODTÜ yazısı gireyim istedim, denedim pes ettim resmen...

Neyse, bir şeyler araştırırken 99 Gölcük depremi ile ilgili Viki'ye ulaştım bir şekilde. Şu cümle beni aldı götürdü:

"... Türkiye'de deprem yönetmeliği çıkarılmış, zorunlu deprem sigortası gibi birtakım düzenlemeler getirilmiş olsa da, inşa edilen yeni binaların halen depreme karşı dayanıklı olarak inşa edildiklerini söylemek zordur. Bu konuda vatandaşı bilinçlendirmek, denetimleri sıkılaştırmak ve yaptırımları uygulamak için devlete büyük bir görev düşmektedir."

MESAJ KAYGILI VİKİPEDİ!! :D hastasıyız...

Pazartesi, Ağustos 04, 2008

Minolta X-700

Sonunda tam anlamiyla her seyini kontrol edebildigim bir kameram oldu!!! :D

Az parasi olup da, SLR sektorunde hic bilgisi olmayan bir insanin, ne alsam acaba diyerek yola koyulmasi epey zorlayici olurdu hakkaten, neyseki elimde enistemden kalan 1-2 objektif oldugu icin, mecburen onlarin markadan, Minolta'dan ciktim yola. Auto Focus yapacak sadece 1 objektifim oldugu icin de, mecbur manuel focus'lar kaldi geriye secilecek. Onlar arasindan da SRT 201'ler vs. ardindan bari kendi yasima daha yakin bir yasta makine seceyim dedim :)

Sonucta, bir suru yorum okudum internetten, ebay'de 3-4 ay boyunca bir suru makine takip ettim ve kargo masrafiyla birlikte, Turkiye'ye yaklasik 100 dolara bir Minolta X-700 alabildigimi anladim. Ve tataaaa :D

Belki ben sansliyimdir, ya da duzgun saticilari buluyorum ya da ebay'de herkes super iyi kalpli insanlar ama kameram 10 gunde geldi, cok sıkı ve guze paketlenmisti. Kendisi, uzerindeki objektifi vs. hatasiz calisiyor ve super super super super :) Yani, benim yeteneklerim ve bilgimle sinirli oldugu icin butun fotograf hayatim, ihtiyacim olan her seyi veriyor bana sagolsun.

Sonucta ogrenme seruveni devam ediyor, yakinda buralarda da gorebilirsiniz fotograflari. Biraz focus sıkıntisi cekiyorum, onceki yonteme cok alistigim icin sanirim ama bakalim. Renko'daki amca da, yarisini netleyemedigim fotograflara, cekimler fena degil dedi ya, gazi da aldim anlayacaginiz :D

Pazar, Ağustos 03, 2008

Türk pop dünyası

Geçen gün Eskişehir'de Pino'da otururken farkettim. Türk pop bestecileri, oturmuş Amerikan kalıbı olan intro-verse-chorus-verse-chorus-bridge-chorus düzenini alt üst etmişler. Bizimkiler şarkıları aynen şöyle ilerliyor;

intro-verse-chorus-verse-chorus-chorus-chorus-chorus(alçak sesle)-chorus-chorus-chorus-chorus

Bayıldım, behey kazma adamlar!

Pazartesi, Temmuz 28, 2008

Determining Gapless Playback Information

Biri beni durdursun!

Tarihin en gereksiz müzik çalma programı (ya da adı her neyse) itunes'a kıçımızla gülüyoruz bir kez daha. ve kendisini yeni bir programla değiştiriyoruz sonunda.

Güzel görünen ama işe yaramayan (hakkını yemiyeyim, benim işime yaramayan) bilgisayarlar+programlar yapımcısı apple = bir çuval ***!

Cuma, Temmuz 25, 2008

Black Mountain


Hastasıyım bu çocukların, bilmem daha önce yazmış mıydım...

Düşünüyorum da, bu İngilizler... Fabrika gibiler... Her şehirlerinden başka bir yetenek fırlıyor, hatta Londra'sının güneyiyle batısı farklı müzik üretiyor. Hepsinin de (çoğunun da en azından) kendine has bir tarzı oluyor.

Süper yüzeysel bir özet çıkarmış olabilirim ama, Black Mountain var ya!! İnanılmaz... 2. albüm "In The Future"cuyum bu arada, ilk albüme daha sıra gelmedi!

ve bu arada, teşekkürler CLASSIC ROCK! Tarihin gördüğü en iyi rock dergisi ;)

Çarşamba, Temmuz 16, 2008

Proust

Kayıp Zamanın İzinde serisine başladığımda, hayat çok zor ilerler olmuştu. Hızla okumam gereken kitapları tüketebileceğim bir dönemde hissediyordum kendimi, ve Proust amcanın paragraflık cümleleri, dikkatimi dağıtıyor, tekrar tekrar okumama sebep oluyordu. Hatta sonra da araştırmam gerekiyordu birçok lafını...

Biraz geç oldu ama, sanırım şu anda biraz daha zevk almayı öğrendim kendisinden (Henüz 2. kitaptayım gerçi :D). Her cümleyi kafamdaki hayali dünyada canlandırıp, evirip çevirip gülümsüyorum. 2 haftada 50 sayfa okuyabiliyorum belki ama, galiba serinin bitmezmiş görüntüsü daha bir güven veriyor bana...

AŞÖÇ yapacak olursam eğer, anonslarım kesin Proust alıntısı olacak :)

Salı, Temmuz 08, 2008

Whitesnake ve Def Lepardo ve İstanbul...

Masstival 2008 geçti,

Whitesnake yine inanılmazdı! Bir grubun solistinin sahne karizması olması inanılmaz önemli bir şey o kesin. Def Leppard da bir o kadar vasattı. Yani aslında adamlar herhangi bir hata yapmadı, ses inanılmazdı, bütün ayarlar manyaktı, albümdekinin aynısı duyuluyordu sahneden, çalışılmış hareketler yapıldı, sololar atıldı, Pour Some Sugar On Me çalındı filan falan... Ama galiba eksik olan şey, ya şarkıların genel enerjisinin Whitesnake'den sonra çok vasat kalmasıydı ya da Coverdale fanlarının o konserden sonra Def Leppard'a kalmayışı... Birinci seçenek daha olası geldi bana...

Bu arada, 400 ASA siyah-beyaz fotoğraflarım, tam bir şok yaşattı bana. Daha önce hiç mi 400 asa fotoğraf çekmemiştim bilmiyorum ama bu çıkanların hepsi, kara kalem boyama gibi ve beklediğim gibi çıkan sadece 3-4 fotoğraf var diyebilirim :) Acemilik yani resmen, bu kadar çaresiz olacağımı tahmin etmemiştim :D

Neyse, eve döner dönmez tararım artık :D

Bu arada İstanbul'da, o kadar çok mal-gerizekalı-hayvan-eşşooleşşek yaşıyorki anlatamam :) Paranın, görgüsüzlüğün gözü kör olsun... (kışkançlık belirtileri bir kez daha :D)

Salı, Temmuz 01, 2008

boku yemişiz

ben eskişehirdeydim, farketmemişim

Pazar, Haziran 29, 2008

ODTÜ'de mezuniyet

Daha önce söylememişsem bu ilk olsun, nefret ediyorum ODTÜ mezuniyetlerinden. Uzatmaya gerek yok, kıskanıyorum insanların neşesi ve coşkusunu :) Yılda bir gördüğün, amca-dayı-cakcukların dört bir yandan okula doluşmasını ve iş yerimin önündeki ya da yakınındaki bütün park yerlerini pervasızca doldurmalarını.

Bir şey itiraf edeceğim :) Bugün hava kapalı ve rüzgarlıydı ya biraz, bir yağmur yağsa ne bomba olur kıh kıh diye geçirdim içimden :))) Özür dilerim herkesten ama napiyim :D Ama öyle dua etmece gibi değil, yani yağacaksa kıh kıh yaparım şeklinde, az kötü kalpliyim yani :D

Pazartesi, Haziran 23, 2008

Alternative 4


Uzun zaman olmuş dinlemeyeli. Epeeey uzun zaman olmuş... O kadarki, gruba imzalattığımı bile unutmuşum albümü... Evde, yalnız başıma pilav/bezelye yerken dinledim :) İlk öğrendiğimde ne kadar havalı gelmişti albümün adı filan, anlamı, dünyanın sonu.

hey gidi... Çocuklar şimdi albüm kaydında, paraları yoktu diye, paypal'la donation yapın diyorlardı. Neyse toparladılar galiba sonrada, çıkacak inşallah bu yıl bitmeden. Fena da değil hani yeni şarkılar. Hadi madem buyrun destek verin: http://www.myspace.com/weareanathema

Pazar, Haziran 22, 2008

Öğrenemeyişimin meyveleri :D

Fotografik değeri olmayan öğrenme fotoğrafları çekmeye devam ediyorum, ama öğrenmek için de hiçbir şey yapmıyorum :) İnsan bir internette açar, araştırır di mi, hangi f değerinde alan derinliği ne kadar, elindeki kamera en hızlı ne kadar çekebiliyor vs. vs.

Neysem... Bu sefer farklı mekanlara açıldım hiç olmazsa. Aşağıdaki 2 fotoğrafta, batan bir güneş de söz konusuydu ama hiç olaya karışmamış kendisi, benim suçum değil :p Bu arada tabii ki hala yanlış çerçeveliyorum filan da, neyseki modelim güzel çıkıyor da fotoğraf dayanılır oluyor ;)




Bu ve bir tane daha var, o fotoğrafla birlikte Anılcığımı da mankenlerim arasına sokmaya karar verdim. Foto-filmimde onu oynatıcam sanırım :))


Burası Çankırı canım, yıkılmaya yüz tutmuş evlere karşı karşı konulmaz bir ilgi-sevgim var...


Bu da bu 36'lık filmin en güzel fotoğrafı sanırım. Meltemcim iyi buldu şeker şeyinin kapağını :D


Bu arada sonunda kameramın objektifini korumak için eniştemin başka objektiflerinden bir kapak çaldım. Birkaç renk düzeltici fitre buldum. Bir yeşil, bir de soft-spot filtre de çıktı ortaya. Daha normalini kullanamazken, filtreye ne zaman sıra gelecek bilmiyorum ama bakalım. Bu arada, bir de hazırda bekleyen Minolta objektifler için de bir X-700 kamera alasım var ama bakalım...

Şu anda, 400'lük siyah-beyaz bir film taktım yashica'ma. Akşam MFÖ fotoğrafları çekmeye çalışıcam, bakalım. Yeni fiyaskolara hazırım ben şahsen...

Cumartesi, Haziran 14, 2008

Ülkemde infomania olunur...

infomania'dan burada sık sık bahsettim, birçok bölümüne link verdim. İpek'le bu konuda sıkça söylediğimiz şeylerden biri de, infomania yapımcılarının Türkiye'yi görseler delirecekleri. O kadar çok malzeme varki ülkemde, hangisini programa koyacaklarına karar veremezlerdi heralde...

İşte Gökçek bombası!

Zaten, Kızılırmak suyunu ben 20 gün önce getirdim, naber kimse hasta olmadı açıklaması yeterince skandaldı. Bir Türk'ten, bir basın toplantısı yapıp o suyu içmesi de beklenirdi, ki beklenen gerçekleşti :) İşte, o anın fotoğrafları :D

"Basının gözü önünde, musluktan su doldurmaca!"

"İçelim bir bardak suyumuzu!"

"ve biraz da rakamlar"
Ankara'nın bütün değerlerinin 1,52 olması, ya da WHO'ın standart değerlerinin hepsinin sabit 10 olması size de saçma gelmiyor mu?

"ve CHP'ye nerden bok atabiliriz?"
Süper fikir, Arsenik İzmir'de! Adam kendi şehrini bıraktı diğerlerini kurtaracak hayırlısıyla...


Nasıl bir ülkede yaşadığını hergün sorgulayanlardansanız, çözümsüz ve çaresiz dünyanızda yalnız değilsiniz. Çünkü bu yukarıdaki resimler, tam bir delilik değil mi sizce de? Adam tuvalete gidip sürahiye su dolduruyor!! :D Arkasına bir grup insanı toplamış, onlara kartlar bastırtmış, onları havaya kaldırtmış filan! İnanılmaz ya, İNANILMAZ...

Çarşamba, Haziran 11, 2008

Fotoğraf çekmeyi öğreniyorum :)

Vallahi göründüğünden çok daha zormuş :)

Şu anda, daha diyaframa naparsam ne nolur, alan derinliğini nasıl ayarlarım, dur odaklayamıyorum bir türlü derken, bir sürü kompozisyon ve çerçeveleme hataları yapmışım (sanırım :D). Ama, sonuçta kameranın çektiğini ve benim de çekebildiğimi gördüğüme göre, daha bliimsel çalışmalara girişebiliriz hocam.

Bu arada, tabii ki her fotoğrafa başlayan insan gibi çocuk resmi çektim! ahahaha


Bu arada, bütün mankenlerime, hadi abi çekmiyo musun demedikleri için ayrıca teşekkür ederim...

Cuma, Mayıs 30, 2008

.. - EK

Yok yok yeni bir kimligim var artik sevindim,

Ben bir Muzosever'im! :D

Perşembe, Mayıs 29, 2008

..

Mobil blog'a nasıl başlayacağımı öğrenmek istiyorum.

Ya da blogu görüntülemek istiyorum, yeni pencerede!

Bazen kaydedilmesin istiyorum ve çoğunlukla da yazıyı yayınlamasın, taslak halinde kalsın hep. Paso kaydetsin taslak halinde. Taslak taslak üstüne olsun, ama yayınlamasın...

Şimdi kaydediyorum!

Şeridi ortalayan hıyarlar vardır ya, "hangisinden gideceksen seç ulan" diye bağırdığımız, belki de o kadar kolay değildir yapacakları seçim, kızmayın!

"Salak herif ne istediğini bilmiyor" denir ya, işte o benim...

ve daha birçok şeyim.

Radyodaki şarkıların üzerine, eline gitarını alıp solo atmaya çalışan gerizekalıyım.

Kafası dumanlı, barların hoparlörlerini seven, atletli hıyarım, filmi kopmuş sarhoşum... O film geri geldiğinde, hayal kırıklığına uğrayanım...

yamuk yumuk hamurdan adamlar gibi, yönetmen şeklini değiştirmedikçe, olduğu yerden hareket edemeyenim.

itiraf ediyorum, cannes'a gidebileceğine inanan ve başvuramayan malım.

hayatında hiçbir şeyi bırakamamış "sıradan"ım, kutlu olsun zaferi...

Cuma, Mayıs 16, 2008

House'un sezon finali...

Aaabi yamru yumru oldum resmen!!!

Sezon finalinin ilk parcasini izledim uzerinden yarim saat gecti, butun herkesin bloglarini okudum ve ancak kendime gelebildim. N'aaapmis manyak herifler yine!!

House kesinlikle rocks!

---------

Bir de sosyal bir insan olmaya karar verdim ben :D 2-3 haftadir manyaklar gibi, Fatih Akin izleyip, okuyup, yazacam diye canim cikmisti, yine bir ise yaramadi. Sosyal bilimlerin de makineden pek farkı yokmus. O halde, yasasin sarap, yasasin bira raki cak cuk...

Cuma, Nisan 18, 2008

Dinleyince ağlanası gelinen şarkılar...

Böyle bir listem olmadı hiçbir zaman. Belki lise günlerinden "Best Of Damardan"larımı hatırlayanlar olur ama, onlar da bu dediğimle aynı içeriğe sahip değil. Yaşım da ilerlemeye başladığına göre (!), bu listenin ilk sayfasını da açabilirim sanırım...

* Tina Turner - Private Dancer (Live)

İnsan sesinin, müzikal yeteneğinin durup dururken hüzünlendirebileceği, ağlatabileceğine süper bir örnek. Konudan da bağımsız galiba bendeki bu hissiyat.

Tavsiye ederim...

Cumartesi, Mart 29, 2008

Whitesnake "Good To Be Bad"

Müzik dünyasının kötü durumda olduğu zaten aşikar, grupların albüm satışlarından para kazanmasına imkan kalmadı denebilir. Zaten bunu Radiohead'in albümünü dağıtıvermesinden de anlamak mümkün. Her ne kadar cesur bir hareket olsa da, zaten para kazanamıyor olmasalardı, herhalde verivermezlerdi albümlerini di mi?

Şimdilik gruplar, müzisyenler için çözüm konserlerden geçiyor (En azından yurtdışında). Ve hatta artık tek başlarına konserler de yeterli değil. Bütün konser alanını doldurabilmek, en çok sayıda izleyiciyi çekebilmek için gruplar işbirliğine gidiyor, ortak turnelere çıkıyor. Bu anlayışa güzel bir örnek, bu yaz ülkemizde olacak! Aslında bir yandan da şanslıyız, çünkü 2 dev grup, Whitesnake ve Def Leppard arka arkaya 2 gün canlı canlı İstanbul'da.

Def Leppard Amerikanlaşmış ve zaten popçu olan rock tavırlarını iyice country ve blues esintileriyle doldurmuş olabilir. Ama yine de sahnede, rock camiasının en yetenekli gitaristlerinden birini izleyeceğiz: Vivian Campbell.

Whitesnake ise ayrı bir konu. Coverdale abimiz geçen senelerde de gelmiş, kalbimizi fethetmişti. Konseri Kuruçeşme'de zannedip oraya gitmiş, son dakikada Park Orman'a yetişmiştim, o salaklığım ayrı, 2 bis'den sonra bir de "Soldier Of Fortune" patlatışı insanın başına az gelebilecek güzelliklerden biriydi...

Neyse, başlıktaki konudan çok uzaklaştım :D Whitesnake, 11 yıl aradan sonra yeni bir albüm çıkardı. Henüz şu an 2. dinleyişimin yarısındayım, ama bir şeyler yazmadan geçemedim. BOMBA! :D

Galiba eski kafalıyım. Galiba nesiller arasında fark böyle böyle oluşuyor ve galiba bu yüzden olursa 20 yıl sonra çocukları anlamayacağım, ama n'apyim seviyorum eski kafalı Klasik ROCK!!! :D Eline sağlık Coverdale'imizin. Çatur çutur girişiyor, cazgır cazgır gitarlar, adeta kafanıza vurulduğunu hissettiğiniz bagetler, altı dolduran doygun bir bas... Whitesnake'in güçlü tonları yerli yerinde. Coverdale sesini koruyor ve aralara serpiştirilen o eski kafalı balad'lar yok mu, en çok da onlara bayılıyorum galiba :D

Efendim, Whitesnake - Good To Be Bad, tavsiyemizdir, seveni kaçırmasın, eski günleri özleyen elinden bırakmasın diyorum :D Ha bir süre sonra sıkmıyor mu, sıkıyor o ayrı, ama o zamana kadar şişenin dibini çoktan görmüş olmak gerekiyor :))


Çarşamba, Mart 26, 2008

Apocalyptica Ankara'da!

Bu sanıyorum 3. izleyişimiz olacak onları ama inanılmaz sahne enerjilerine, 10. defa için bile gidilir. Yeni şarkıları da canlı dinlemenin tadı ayrı olacak gibi.

Bu arada keşke fin bir solist bulsalar da devamlı onunla gezseler, ayrı bir tadları olacak o zaman.




Çarşamba, Mart 19, 2008

Varan konforu :D

Hocam hayırlı olsun :D

Eskişehir-Ankara arasına hızlı tren sürati gelmedi ama en azından Varan konforu gelmiş durumda!! Hiç haberim yoktu, geçen gün arabayla Sivrihisar sonrası bir Varan otobüsünün yanından geçince dank etti, ne işi var bu otobüsün burada diye. Meğer, şubatın başından itibaren Varan seferleri başlamış Bursa ve Eskişehir'e.

Fiyat, Katil Koç'la aynı internetten alırsanız 14 milyor, direk otogardan alırsanız da 15 zaten. Pazartesi-Salı yolculuklarımı Varan'la yaptım ve bir kez daha yıllar önce kendime verdiğim ama tutmadığım "bundan sonra sadece Varan'a bineceğim" sözünün sebebini anladım :)

O zaman hep birlikte sloganımızı tekrarlayalım:

"Varan'da küçük harflerle konuşulur..."

Cumartesi, Mart 15, 2008

Gittigidiyor yorumları :D

Bilmem hiç gittigidiyor'dan alış-veriş yaptınız mı? Yaptıysanız da hiç satıcınız hakkında yazılmış yorumları okudunuz mu...

Türklüğümüz ve delikanlılığımız, aynen bu açık artırma sayfasında da devam ediyor, hastasıyım. Buyrun bir alıntı:

Alıcı (1 yıldız vermiş):
1-) Artist 2-) Sattığı malın Güvenlık kodunu bılmıyo 3-) mal çizik dolu !
satıcının cevabı : o telefon haram olsun sana. 5 yıldızlık cihaz, kendi güvenlik kodunu defalarca yanlış girdiği için bu yorumu verdi, ahlaksız.

Siz boyle bir alıcıdan herhangi bir şey alır mıydınız? Hiç sanmıyorum :D

Classic ROCK!

Hueeeeee!!!!

Sonunda son yılların en anlamlı dergi aboneliğini gerçekleştirmiş bulunuyoruz Piko'nun baskıları sağolsun :) Yaaaw, bir gece salata'ya gidince daha fazlasını harcıyor insan nolacak diyerek, Classic Rock'a abone olduk. İnsanı daha mutlu eden bir dergiye az rastlanır. Şartları sıralayalım:

1- Classic Rock, süper gruplarla tanıştırır, eskileri gün yüzüne çıkarır.
2- Classic Rock, insana kendini gerçek bir Rock'n Roll camiası içinde hissettirir.
3- Classic Rock'a abone olmak çok hesaplıdır, yoksa tek tek almaya kalksan tanesi 25 milyondur.
4- Classic Rock, NME'den daha fazla sattığına göre, bu müzik türü asla ölmeyecektir. Demekki deri pantolonlar, yüz makyajları, iğrenç kahküller tarihten silinmeyecektir (en azından şimdilik).

O zamaaan, hemen Classic Rock'ın hafta sonu tavsiyesini burada yenileyelim. Tanışın efendim, Eyelash!.

:D Yazının en altındaki link'ten single'ın videosunu bilgisayarınıza indirebilirsiniz...

Cuma, Mart 07, 2008

Perşembe, Mart 06, 2008

Çalılar malılar...

Belediye başkanı olacak adam, benim devlete verdiğim parayla, Eskişehir yoluna genişliği devamlı ve düzensiz bir şekilde değişen, birçok yerinde şerit çizgileri bile olmayan manyak bir otoban inşa etmekle kalmadı. Sonunda bir yolunu bulmuş, iznini koparmış, koru sitesinin öncesindeki kimsenin beklemediği ışıklara çılgın üst geçidini de tamamlamak üzere.

Bir de yetmezmiş gibi, şehrin ortasından geçen bütün o Eskişehir otobanını ve havaalanı yolunu, baştan sona 4-5 metre aralıklarla manyak çalılar ve top gibi ağaççıklarla donattı!! Artik kimi zengin etti, hangi akrabasini, hangi kankasini kayirdi bilinmez...

Helal olsun, ne zenginmis ulkem! Bok gibi harciyoruz yollarin ortasindaki cali cirpiya, cimlere...

Çarşamba, Şubat 27, 2008

Eskişehir yolu...

Günlerden sonra ilk defa dün arabayla Eskişehir yollarındaydım, epey bir şeyler kaçırıyormuşum üzüldüm resmen. Bir de tabii fotoğraf çeken bir aletin yanımda olmayışına ayrıca yandım...

Temelli'ye bir şeyler oluyor herhalde, belediyesini mi kapatacaklar, Polatlı'ya mı bağlayacaklar bilinmez. Ankara'dan giderken bir üst geçide "Temelli Temelli kalmalıdır" yazmışlar, alla alla demiştim, dönerkense, "Temelli'nin hastasıyız, kapanırsa yastayız" pankartı olayı bitirdi. Bir duvar yazısı filan değil, baya böyle kocaman bir beze, pankart yaptırmışlar bu yazılarla! Bakalım bu kampanya etkili olacak mı...

Sonra yolda tıpkı Amerikan Güzeli'ndeki gibi, havada asılı bir torba gördüm. Resmen, yerden 2 metre yüksekte, kenarda, salınıyordu torba. Hayatın anlamını çıkarır mıyım acaba diye bir süre baktım ama, yoldan çıkıyordum çok etkilenemedim.

ve son olaraksa, yanımdan önde koruma arkadan kocaman arabasıyla Yılmaz Büyükerşen geçti! 26 001 heralde odur yani :)

---------------

Daha önce bahsetmedim galiba ama, bir infomania fanatiğiyim bir süredir. O da ne ki diyenlerin izlemesi gerekli. 3 dakikada bütün derdini nasıl güzel anlatıyor helal olsun. Kurgu dehası :) İyi çalışıyor çocukların kafası, acaba kaç kişi uğraşıyorlar... Son bomba aşağıda:


Perşembe, Şubat 21, 2008

13. Radyo ODTÜ Doğum Günü Partisi'nden...

Üzerinden epey geçti, ama en son bir şeyler yazışımın üzerinden de epey zaman geçti, affedelim kendimizi...

13. yaşını kutladı Radyo ODTÜ, ben 2001'de girmiştim. Yani 7 yıl oldu, yani Radyo ODTÜ'nün benli yılları, bensizlerden daha çok artık. Duygulanmalı mı, ağlamalı mı bilemiyorum. Ama durup durup, seviyorum beh yaptığım işi diyip, gözümü kapamak ve öylece devam etmek istiyorum... Belki de, akvaryumumun dışındaki dünyadan korkuyorum, bilemiyorum...

Neyse, işte o kostümlü geceden birkaç fotoğraf. Çoğunluk IWhyShy?'a ait tabii ki. Benim favorimse en alttaki fotoğraf...







Cumartesi, Ocak 26, 2008

Juno

Çok cici, sevimli, zorlamadan güldürüp "göz yaşı" döktüren bir film! 2007'nin enleri arasında aslında. Belki de Ellen Page'e "En İyi Kadın" oscarını kazandırıcak bilinmez...

Müzikleri de önemli aslında. Her ne kadar, filme eşlik eden şarkılar çok tipim olmasa da, galiba tek bir kare neden bu filme bu kadar ısındığımı özetleyecek. AIC t-shirt'üyle badana yapan bir Jennifer Garner :))

Salı, Aralık 25, 2007

Iron Maiden İstanbul'a gelse?

Mesela yani...

Bu yaz mesela...

Şöyle Ağustos gibi örneğin :)

Güzel olmaz mı?

Perşembe, Aralık 20, 2007

Lacie 320

:) Bir external hard-disk'ten daha güzel elektronik alet yok şu an benim için :)

Filmleri sınıfla, altyazı bul, DVD'lere bas, düzgün basmış mı kontrol et, üzerine isimleri yaz, numara ver, database'e gir cart curt. Oh be neymiş o işkence, bitsin DVD dönemi, açılsın hard-disk devri :))

Kazandığım bütün parayı harcamayı ne kadar da çok seviyorum :D

Pazar, Aralık 09, 2007

Sağlık...

Çok önemli...

Göbek? O da çok önemli... :)

Perşembe, Kasım 29, 2007

"House M.D." sezon 4

Ağzım açık izliyorum her bölümü!

4. sezona çok zor bir işle başladılar, ilk 3 sezondaki muhteşem üçlüyü dağıtıp yerlerine yeni adamlar koymaları gerekiyordu ve tam da House'a uygun bir şekilde, 20-30 kişiden 3 kişiye düşürme oyunu başladı.

İlk bölümlerde eski 3'lü geri dönsün lütfen diyordum, aradan 8 bölüm geçti ve artık o ilk 3'lü keşke hiç görünmese diyorum... Bu nedir?

İletişimin ikna gücü! :)) hahaha

Siyah-beyaz bölümüyle insanı çıldırtan, dahiyane bir dizi House M.D. Çok izlemem tv filan ama tarihin en önemli televizyonculuk olaylarından biri olduğu kesin... Tavsiyemdir...

Cuma, Kasım 09, 2007

Söylemiş miydim?

Nefret ediyorum Ankara'dan, söylemiş miydim? Her şeyinden, beni böyle yapışından...

Pazartesi, Kasım 05, 2007

Boşa Korna Çalma!


Ey bu blog'u okuyan medeni insanlar :) Medeni olmayanları ötekileştiren bu söylemin devamında önereceğim sayfa önemli bence.

Boşa Korma Çalma sayfası

Terör, türban, Amerika vs. yüzbin tane sorun varken bir bu mu kaldi diyenlerden olmadığınıza emin olarak, bu sayfaya girmenizi ve adınızı kaydettirmenizi öneririm. O ışık kırmızıdan turuncaya döndüğü anda korna yememek için hemen kalkıp, bir de üzerine yine korna ya da selektör yiyerek delirenlerdenseniz de oluuur; tunalı / kızılay farketmez, yaya ağırlıklı bölgelerde yürürken araba kornalarından arkadaşınızla konuşamayanlardansanız da...

Haydi bir de video o zaman size...

Perşembe, Kasım 01, 2007

Pes '08

Bilene de bilmeyene de anlamlı bir başlık oldu bu; pes edişlerim ve kendime "pes yani" diyişlerimin hayatımın 26. yılına tıpkı öncekiler gibi taşınacak olmasının yanında, esas bir de kendime küsmemi sağlayan bilgisayar oyununu da simgeliyor PES '08.

Yaklaşık 2 haftalık bir süre içinde, derslerimden biri için bir program fikri, diğeri içinse bir araştırma konusu ya da başka bir deyişle sosyal bilimler çatısı altında araştırılabilecek bir soru bulmam ve bunların ikisi için de başlangıç araştırması yapılmış, sayfa altına küçük puntolarla dipnotları belirtilmiş 3-4 sayfalık yazılar hazırlamam gerekiyordu. Son 3 gündeyim. Ne o var elimde ne öbürü, ama şansıma ne buldum? PES '08. Sabaha karşı 04.30'da bilgisayara bakıp, gerizekalı birkaç programcının yazdığı, esasında arka arkaya hesaplamalardan mevcut bir sarmalın içinde, parmaklarım acıyana kadar karşı kalenin filelerini havalandırmaya çalışırken buldum bir an kendimi geçen gün. Hastir napıyorum ben derken, dur bari yuvarlak olsun tam 5'te yatıyim diye bir maç daha yapmayı da ihmal etmedim...

Ey gidi salak Vefik; beyinsiz, tembel, şapşo Vefik...

Cuma, Ekim 26, 2007




Sırasıyla AKM, Sophie Marceu & Christophe Lambert, Francis Ford Coppola & Onur Ödülü...

Yaşanılması gereken bir tecrübeymiş, Altın Portakal...

Pazartesi, Ekim 22, 2007

Antalya'dan ilk izlenimler;

Altta soldaki resim, Anıl'ların evinin balkondan bir manzara, sağdaki resimse Sheraton Otel, internet sağlayıcımız yani :D


Sonuç, bedava internet, mükemmel manzara, kalorifer peteksiz ısıtma gerektirmeyen evler...

Burada yaşanır :D Tabii sokaklara çıkıp hanzo miktarını henüz görmedim ama sanki Ankara'dan ya da Eskişehir'den daha çok olacak değil ya...

Altta "Bazıları Festival Sever" için canla başla çalışan Anıl ve yanında da evini, Antalyasını seven Anıl olmak üzere iki tipleme çalışmam. Portfolyo olarak Prag'daki okula göndermeyi planlıyorum :p



Altın Portakal heyecanı şimdi başlıyor. Birazdan çıkıyoruz evden, biletler alınıyor, yabancı basınla bağlantıya geçiliyor, halkın içine giriliyor ve son olarak da Tony Ayres'le bir röportaj bir terslik olmazsa. Gün, umuyorum ki Michael Winterbottom'ın son filmiyle bitecek...

Pazar, Ekim 21, 2007

Kendinimi hiç bu kadar zavallı hissetmemiştim...

Evet, referandum...

Versen bir türlü, vermesen bir türlü...

Herkes haklı, herkes haksız...

Perşembe, Ekim 11, 2007

House delirdi!

Tuylerim diken diken hala!

Hic oyle cilgin bir televizyon ya da dizi izleyicisi filan degilimdir, kesin konusamam tabii ki ama, House M.D., gordugum duydugum en sapikca televizyon olayi! Kanalin en havali saatinde yayinlanan, 3. sezonunun sonuna gelmis bir dizide zaten oylesine buyuk ve koklu bir degisiklige gitmeye baska hicbir ekip cesaret edemezdi. 4. sezonun ilk bolumunun sonunda attiklari yemi de (House'un gozdesi olucakmis gibi gorunen sevimli kizcagiz) ikinci bolumun basinda cart diye siliverdiler filan. Durmuyorlar da orda ve sasirtmaya devam ediyorlar hep...

3 sezondur hep ayni formulu uygulayan bir diziyi (yani hasta belirtiler gosterir, hastaneye gelir, teshis-yanlis-teshis-yanlis-teshis-yanlis-teshis-dogru omurgasi) bu kadar siradisi yapabilmek, inanılmaz.

Sonunda bir süredir uzak durdukları olum temasina da geri donduler. Bu sefer olumden de ote, direk, hic acimadan, olum-sonrasi-yasam (afterlife ya anlayin iste :D) diye carptilar tokadi. Kimilerini cok etkilememis olabilir ama buyuk cesaret ister bence, hele bir de sonraki bolumun reklamini da izledikten sonra uyumamın imkani yok artik benim :D Amerikali olsam kesin izlemeyi bırakirdim House'u, aksam aksam niye bozayim canim sinirlerimi diyerekten...

Çarşamba, Ekim 03, 2007

I Robot, Powerslave, Gökçek

Eskişehir'den arabayla dönerken 2 albüm uyumamı engelledi :)

Alan Parsons Project - I Robot, ki bundan muhtemelen daha önce bahsetmiş olabilirim, 80'lerde yapılmış en iyi 10 albüm arasına girebileceğine inanıyorum. "I Wouldn't Wanna Be Like You" dinlerken biraz hop hop dansediyodum arabada, yandan geçen bir kadınla oğlan güldüler bana :D

Iron Maiden - Powerslave, bu albümün ne kadar bomba olduğunu unutmuşum. Epeydir dinlemiyordum valla ayıp etmişim, baştan sona fırtına gibi...

Ankara'da sular kesilmeye devam ediyor. Deposu olanlar farketmiyordur belki ama, her akşam saat 8 civarı kesiyor başkanım, gece 12'den sonra bir ara veriyor. Bizi kandırıyor galiba, açıklama filan yok tabii ki...