Perşembe, Nisan 30, 2009

Negatife Karşı Dijital

İstanbul'da setlerde geçen günlerimin en çok yapılan tartışmalarından biri tabii ki bu. Negatifçiler kendilerine çok güvenli, dijitalciler 10 yıl sonra dijital bilmeyenin sektörde yaşayamayacağını söylüyor vs. Ama en güzelini taraflardan biri olan Kodak söylüyor. Hastasıyım :D

"Why try to emulate film when you can have the real thing?"

kıh kıh

Salı, Nisan 21, 2009

Saraylarda Yaşamaca :)

Ülker'den rezil bir reklam kampanyası! :)

Anne seni saraylarda yaşatacağım diyen, annesini çok seven çocuklara yönelik. Tipik, anneni ne kadar sevdiğini şunu bunu yaparak göster, en iyi gösteren kazanacak kampanyalarından.

Bir de internet sayfası kurmuşlar, son yılların en uzun internet adresi sanırım :) Reklamlarda dinlediğim anda firefox'a yazarken unutuyordum az kalsın :D

www.senisaraylardayasatacagim.com kıh kıh kıh

Daha uzun isim bulana açığız hocam, Muzo'dan güzel bir adres bekliyorum :D

Çarşamba, Nisan 15, 2009

2009 Blog Ödülleri

Radyodan kardeş programımız Alt Sokak, blog sayfasıyla 2009 Blog Ödülleri'nde Efes Pilsen Kültür-Sanat kategorisinin adayları arasına girdi.

http://2009.blogodulleri.com/anasayfa

Bu sayfadan önce kayıt olup sonra mail adresinize gelen linkten onay kodunu girip, sonra da yine aynı sayfadan kategoriler bölümüne ya da direk Alt Sokak bloguna girerek oy kullanabilirsiniz.

Ayrıca yine aynı oylamada, kişisel blog kategorisinde de Muzocan'ı oylarınızla destekleyebilirsiniz.

A.I.C. geri döndü demiş miydim?

"So clear a slot in your CD shelf and schedule maternity leave from work in September, because the long drought will be over soon..."

Metrobüs Ancak Türkiye'de Böyle Olur

Metrobüs denen, tek hat üzerinde ve tek şeritte debelenen o manyak alet var ya, fantastik bir olaya denk geldim o alet sayesinde geçen gün.

Karşıdan eve doğru gelen Metrobüs, sınırları kalkıp köprüye girince bir gazlandı. Kısacık köprü mesafesi boyunca, önümüzde giden diğer bir Metrobüs'ü solladı!!!!

Öyle şaşırmamış gibi yapmayın. Bildiğin tramvay önündeki tramvayı solladı gibi bir haber bu. Gerçek ve tamamen bize has.

Pazartesi, Nisan 13, 2009

Life On Mars!

Birçok yönüyle farklı bir gezegende yaşar gibiyi(z)m İstanbul'da. Hani, aldırmayıp, göz yumup burası böyle bir şehir işte, şurası burası güzel, şöyle yaşaması tatlı ama şu şusu da epey zorlu denebilecek. Ama değil... Life On Mars dizisinin Amerikan versiyonundan bir alıntı yakışır tam da şimdi:

"The men and women of New York are a special breed, capable of surviving the urban jungle, but at what price. We've grown accustumed to live in violence, squalor and most of all the acts of depravity both large and small that robs us all of our humanity."

Metropolis

Türk rock camiasının bence en sıkı albümleri arasına girmiş olması gerekmiş albümlerinden biriydi "Makine". Ama olmamış, yine yazık olmuştu bir grup yetenekli müzisyene. Hikayelerini bilmem, aradım da bulamadım o yüzden neden dağıldılar konusuna girmeyelim ama, geri döneceklerini yakın arkadaşlarından bir süredir duymuştum. Gel gör ki, aradan aylar geçmesine rağmen hala bir sesleri çıkmamıştı.

Bugün bir de baktım, yeni şarkılar var myspace'te, hatta epeydir orada muhtemelen ki 1000 küsur kere de dinlenmiş. Vah vah dedim. Bu çağda, hala istediğim bilgiye adam gibi ulaşamıyorum...

Neyse, esas demek istediğim, "Gel Gör Beni"lerinin "Makine"lerinin hastası olduğum Metropolis, yeni solistleriyle, yeni 2 şarkı yayınlamış myspace sayfalarında bir süre önce. Siz de ıskaladıysanız beni, buyrun daha fazla gecikmeyin...

http://www.myspace.com/metropolismetropolis

Pazartesi, Nisan 06, 2009

Metrobüs beni nasıl yuttu...

İstanbul'u bilmeyen bir insan için bir Metrobüs yolculuğu nasıl kabus olur, bunu da yaşamış oldum bugün. Zeytinburnu'ndan, hangi yöne (Aksaray mı Zincirlikuyu mu) gittiği belli olmayan otobüslerden birine binip, neyseki tavanında duraklar yazdığı için 2 durak içinde yanlış yöne gittiğimi anladım. Ama, durakların isimlerini (duraklarda) öyle abuziddin yerlere yazmışki Topbaş, otobüsün içinden bazı duraklarda görünüyor, bazılarında görünmüyor.

Bir de doğru yöne giden otobüse geçince bir baktım ki onda duraklar da yazmıyor. Ben nerden bileyim, sonraki durak ne, bu otobüs nereye gider.

Toplu taşımacılığın, hele hele metro zihniyetli sağa sola sapılmayan tek hatlı sistemlerin ana kuralı değil midir, gelen metronun/metrobüsün üzerinde, gideceği son durak yazar. Yani Avcılar ya da Zincirlikuyu. Ama bize gelen ve Avcılar'a giden metrobüsün üzerinde Avcılar-Zincirlikuyu yazıyor. Sanki Zincirlikuyu'ya gidiyormuş gibi bir de!

Bir de yani, elalem sıradan şehir içinde dolaşan otobüslerde, bir sonraki durağın ismini otobüs içinde elektronik tabelada gösterirken, bizim metrobüsün gösterememesi de kazmalığımızın, baştan sağmalığımızın, buldun da *** istiyorsunculuğumuzun en güzel örneği değil midir...

Bu kadar dellenmemin bir başka nedeni de ipod'umun şarjının bitmiş olması ve yanımda okuyacak hiçbir şeyimin olmayışı da önemli bir etkendir. Bir de tabii koca İstanbul'da kendini cücük gibi hissetme halimin devamlı bana hatırlatılışı. O konuya daha müsait bir zamanımda gireceğim efendim, şimdilik deneyimlerimi biriktiriyorum.

Beykoz Devlet Hastanesi

İnsanların İstanbul'da yaşayabilmesini sağlayan tek şey şu şahane deniz bence. Ayrıntısına ve İstanbul'da yaşama konusuna çok yakın bir zamanda zaten detaylıca bir girmek istiyorum ama, işte bu hoyrat şehrin, Beykoz'da Paşabahçe'ye gelmeden konumlandırılmışş bir devlet hastanesi... Burası, hastanenin girişi. Üst katlardaki hasta odalarını siz düşünün... Hey be!

Çarşamba, Nisan 01, 2009

Benim Cam Kırıklarım var...

Dün gece 1:30 civarı eve dönerken haftalardır evin önünde duran arabama bir baktım, sol arka camını kırmışlar (kelebek miydi ne o kucuk olani değil). Eski bujilerin arkasıyla vuruyorlarmış, böyle cam tuz gibi oluyor ama tam da kırılmıyor (Kinyas bilir). O kalın camı, böyle çarşafmışçasına alabiliyorlar.

Guzelce bagajimi karistirmislar. Cam silme bezlerimden birini yere dusurmusler, bir de 2 yil once gobegim icin cektirdigim ultrason'un sonuclarini gorup almamayi tercih etmisler.

155'le gorusup ekip istedim olay yerine. 45 dakika sonra tekrar aradim, aa gelmediler mi diyerek Goztepe karakolunun telefonunu verdiler. Aradim ki, e siz gelsenize diye sevgiyle karsiladilar beni. Sagolsun bir memur abla, cik cik yazik filan diyerek tutanak tuttu. (O sirada evinden kacmis bir kiz da kayip ihbarina istinaden, ben kayip degilim, evden kactim ifadesi veriyordu, onu bir ara ayrica anlatirim). Sonra da kucuk arabacigimi Caddebostan Otopark'ina (8 saati 10 milyon!!!! yuh) cekerekten gece saat 4'te yatagima ulasabildim.

Sonucta olan benim geceme, uykuma ve kaskoma oldu ama saglik olsun. Hic bilmedigim daracik Goztepe sokaklarinda dolastim, polis beklerken sokaktan gecip kirik cami goren birkac amcayla sohbet ettim, birlikte kufurler savurduk, koymadigimiz **** kalmadi :)

Sevgili Istanbul 1 ay bile sabredemedi.