Perşembe, Eylül 28, 2006

Eskişehir'den ilk merhaba :)

Hmm,

Eskişehir'deki 3. günüm...

Dün ilk dersime girdim, "Sinema Tarihi". Fazlasıyla entel çok okumuş gezmiş hissi yaratan bir hocamızla, "Sinemaya neden gidersin?" sorusunun cevabını aradık :) Iııh, bazen böyle sanatsal bölümler, çok mu fazla göstermelik ve sıkıcı diye düşünmüyor değilim... Ama karar vermek için daha çok erken, görüciiiz...

Bu sabahki dersimi 15 dakikayla kaçırdım ne yazıkki... Kapıda duran çaycı, istersen dene ama almaz dedi, ben de tipik halimle girmedim tabi ki derse :) Hatta, inanmazsınız zört diye arabaya binip ankara'ya dönesim de geldi...

Ay galiba, bi Feridun Hocayı görüp dönücem Ankara'ya...

Aaa, bu arada dün yüksek lisans programından 2 insanla tanıştım. Bilimsel hazırlık olan daha bir sürü kişi varmış galiba, onlarla da haftaya tanışmaya devam edicez sanırım...

Akşam da Muratla (Gürleyik tabi ki de bilmeyenler varsa yazıyim dedim) gezdik biraz bu arada, ev ve herşey için teşekkürler :)

Perşembe, Eylül 21, 2006

Güzel şehir...

Ay ay ayy

Eskişehir nasıl tatlı nasıl tatlı :)

Salak Vefik, yanında fotoğraf makinası götürmeyi unuttuğu için buraya hiç resim koyamıyorum amaa, kısaca okul çok sevimli. Büyük, ama binalar daha yakın birbirine. Bi yerden bi yere gitmek için, hayvan gibi dakikalarca yürümen gerekmiyo. Binalar daha modern ve sevimli genelde, daha sıcak kampüs. İnsanlar daha bi güleç yüzlü, hele öğrenci işlerindekiler inanılmaz. Başında onca iş varken bi de üstüne ben gidip abuk bi soru sorunca, aa sen mühendis olansın di mi diyip cevapladılar hep beni.. Sağolsunlar :P

Muzocuumun babasıyla, daha doğrusu "Feridun Hoca"yla da tanıştık, bir de asistan Emir'le. Emir, Kanal A (Anadolu'nun televizyonu)'da sinema programı yapıyomuş, onun yanına gidip bişeyler öğrenmeye çalışıcam. Feridun Hoca da bi sürü tavsiye verdi, şu dersi al bunu alma gibi, çok teşekkürler muzocan tekrar :)

Biz bir gece kalip fazla gezemedik, ama genel hatlariyla birazcık olsa da öğrendim sayılır Eskişehir'i. Yani beni gar'a bıraksan gidip içebilirim bi barda :) Heralde eve de dönebilirim :D

Pazar, Eylül 17, 2006

Hayatımda yeni dönem başlıyoooor!!! :D

Eveet doğrudur :)

Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sinema ve Televizyon Tezli Yüksek Lisans programına kabul edildim :)

Bakalım, salı günü gidiyoruz kayıtlar için, sonraki hafta da başlıyor okulumuz...

Ayyy çok heycanlı bir sürü yeni arkadaşlar, nolsa Ankara'dan güzel olucağına inandığım Eskişehir, ve yeniden öğrencilik... mmmmmm

haydi hayırlısı...

Perşembe, Eylül 14, 2006

Katatonia sonrası...


İşte Radyo ODTÜ Röportaj Ekibi göreve böyle gitti :) Ama dönüşü de aşağıdaki gibi oldu :D




Saat tam 5'te Saklıkent'teydik. Nerdeyse önüne parkettik :) Planda, soundcheck sonrası görüşecektik, ancak soundcheck daha başlamamıştı bile. Saklıkent bir harabeye dönmüş. Zaten, rezaletti orası ayrı ama kulis olan yer dışında tamamen toz / toprak / çamur içinde o arka taraf.. Bilen bilir, insan ordan bir grup yürütmeye utanır...

Röportajımız çok güzeldi. Hayatımda bir ilkti :) Aynı anda 2-3 kişiyle birden bir röportaj oldu. Gitarist Anders ve solist Jonas grubun beyni oldukları için esas onlar cevapladı soruları. Ama davulcu olan çocuk da çok sevimli olduğu için yardımcı oldu en azından bize... Pek soruları cevaplamadı, zaten diğerlerine göre daha punkçı tadından bir zevke sahip olduğu için kişiliğini de hemen gösterdi... Yüzeyseldi yani herşey konusunda ;)

Güzel güzel cevapladılar soruları, ben birçok soruyu atladım tabi ki, uzun sürüp adamları sıkmaktan korktum, ama fena olmadı... Sonunda Anders, Issız Ada'ya 3 şarkı ya da albüm yerine 3 grup almaya karar verdi. O 3 grup ne mi? Issız Ada, hafta içi hergün 14.45'te...

Şaka :D Whitesnake, Morbid Angel ve Cure alırdım yanıma dedi. Manyak, ne alakaysa :))

Esas bomba grupla fotoğraf çektirmeyi unutmamızdı, ama en azından radyonun cd'sini imzalattık :D

Ha bir de ben konsere gitmeyi unuttum, Evren'le Ceyda güzel güzel içirince beni, eve dönmek daha rahat gözüktü gözüme, nasıl olsa Katatonia elbet görürüz bir yerlerde bir kez daha...

Çiğdem'e teşekkürler, süper asistan :D bi de birine daha teşekkür edicektim ama unuttum... Sağlık olsun :))

Bu arada, bence davulcu taş gibiydi, Çiğdem Anders'i beğendi, o da tatlıydı ama ben olsam davulcuya yazardım :D Gerçi hepsinin 35 yaşında ve sevgilileri ve çocuklarıyla birlikte yaşadıklarını unutmamak lazım... Farklı bir yaşam tarzı işte...

Long Live Rock 'n' Roll!!!

Katatonia!!

Psikoloji'deki "Katatonik" ruh halinin ve bir çeşit hayata tavırlı olma durumunun müzikle birleşmiş hali Katatonia. Favorilerimden olmasa da, 1999'un "Tonight's Decision" albümünden bu yana takip ettiğim gruplardan biri. Son albüm, bu yıl çıkmıştı: "The Great Cold Distance". Death Metal'den, melankolik rock'a döndüklerinden bu yana, "Last Fair Deal Gone Down"u geçebilen tek albüm dersem yanlış olmaz. Son albümün kendine has soğuk, güçlü ve Tool'vari bir hali var. Bakalım, grup bu konuda ne düşünüyor :)

Bu akşam Saklıkent'te konser, öncesinde de bir röportaj yapma şansımız olucak grupla. Funda'ya teşekkürler burdan, uğraşıp bağlantı kurup bana bir röportaj ayarladığı için :) Henüz kimle konuşucağımız belli diil, ama galiba bütün grup oturucak karşıma, tam sçanzi :D

Neyse, hazırlıkları bitirme zamanıdır, konser sonrası fotoğraflarla görüşmek üzere ;)

Perşembe, Eylül 07, 2006

Datça Hatırası...

Nasıl bir tatil istediğimiz, kaç paramız olduğu, dizel arabamızın beygir gücü, 3 erkek oluşumuz gibi sorunlar çözüldükten sonra, karar verilen tatil yeri ülkemizin "cennet köşesi" DATÇA'ydı. Teyzemlere ait yazlık, bu kez de bizi - Vefik, Muzo, Hakan - ağarlayacaktı...

İlk plan sabah 7'ydi tabi ki ama sonuçta yola sabah 9 civarında çıkabildik. Ben ilk başta Konya yolunda gideceğimizi zannediyordum (Hakan sırf bu yüzden bütün yol boyunca uyumadı). Neyseki, Eskişehir yolundan, önce Sivrihisar, sonra Afyon, sonra Denizli şeklinde ilerledik.

Superman'e özenerek kollarımızdan güç almaya çalıştık yolda. Ne de olsa, 65 beygir arabamız, virajlı/eğimli güney yollarında zorlanıyordu...

Ardından Muğla'ya ulaştık, Marmaris -> Datça -> Mesudiye -> Hayıt Bükü diyerek, aynı sırada, gittikçe küçülen ve kötüleşen bir yol grafiğiyle, hava karardıktan sonra, gece 20.45 gibi yazlığa ulaşmıştık. Gece farketmedik, ama gündüz bizi çılgın bir güzellik bekliyordu...


Evet, inanması zor ama, evin verandasından dışarı baktığımızda şöyle bir görüntü karşılıyordu bizi:



Öncelikle evin sakinlerini bir tanıyalım



Daha ilk günden, çevredeki insanlara bakarak, sol tarafta görüldüğü gibi bir "atlet tatili" yapacağımız belli olmuştu. Denizde, en uygun saatlerde en fazla 15 kişi bulunuyordu. Hafif açıkta ya da iskeleye yanaşmış teknelerden, 15 yaşında Ruslar denize fıt fıt atlamıyordu. Ortalık ya tutucu, ya geveze ya da yaşlı insan kaynıyordu.

Son 2 günki "Haydi Bodrum'a" ateşimiz, yaşlı Hakan'ın itirazlarıyla "Kinyas olsaydı kesin götürürdü bizi" şeklinde bir gölgeye dönüştü...

Onun dışında neler mi yaptık?

Denize girdik, bolca uyuduk, kitaplar gazeteler okuduk, çevredeki dilsizlerle konuştuk, bol bol köfte yedik, devamlı ızgara temizledik, sarhoş frizbi oynadık, sarhoş köy düğünlerine katıldık, sarhoş dans ettik, sarhoş denize girdik, sarhoş bulaşık yıkadık...

Muzo Red Hot getirmeseydi ipod'unda, biz bitmiştik, verandada dans edemiycektik...


Açacak bulamayıp, müthiş bir barbekü cihazını kullandık :D


Tarihin en zayıf rakı masalarından biri. Kavunu bir önceki gece yediğimiz için, karpuzla yetindik.


MaHVolduk :D


Şöyle girdik, Böyle çıktık...


Gökova, Türkiye'nin en güzel yerlerinden biri.



Bu da böceğimiiiiz...


Hızlı Tren!!

Efendim neymiş, hızlı tren geliyormuş! cık cık cık

Esenköy - Eskişehir arası inşşatın Ekim 2006'da bitmesi planlanıyormuş. Sincan - Esenköy ihalesi ise sonuçlanmış, inşaatın da büyük bölümü bitirilmek üzereymiş.

http://www.tcdd.gov.tr/genel/ankisthizli.htm

adresine girerseniz göreceğiniz üzere, bir sürü yüzdeler tarihler vs. yazıyor, ama kardeşim ben ne zaman Ankara'dan hızlı tren'e binip hiç olmazsa Eskişehir'e gidebilecem yazmıyor... Bu arada Eskişehir 1 saat, İstanbul'da 3 saat olucak deniyor hadi hayırlısı...

Bu arada, tcdd'nin "Hızlı Tren nedir?" sorusuna verdiği cevap ülkemiz gerçeklerini ortaya koyuyor :D

"Sizi Ankara'dan İstanbul'a 3 saatte (*duraklamalar dahil) taşıyabilecek gerçekten hızlı ve güvenilir bir ulaşım aracıdır. Ancak, Hızlı Tren kesinlikle hızlandırılmış tren değildir."

Bu arada, her Türk erkeğinin ilk aklına gelen sorunun cevabı: En yüksek hız: 250 km/h ;)

Hızlı mızlı da, 3 saatçik yolculukta, şu aşağıdaki keyif hiç olur mu bir düşünün yaaani :D