Cuma, Ekim 26, 2007




Sırasıyla AKM, Sophie Marceu & Christophe Lambert, Francis Ford Coppola & Onur Ödülü...

Yaşanılması gereken bir tecrübeymiş, Altın Portakal...

Pazartesi, Ekim 22, 2007

Antalya'dan ilk izlenimler;

Altta soldaki resim, Anıl'ların evinin balkondan bir manzara, sağdaki resimse Sheraton Otel, internet sağlayıcımız yani :D


Sonuç, bedava internet, mükemmel manzara, kalorifer peteksiz ısıtma gerektirmeyen evler...

Burada yaşanır :D Tabii sokaklara çıkıp hanzo miktarını henüz görmedim ama sanki Ankara'dan ya da Eskişehir'den daha çok olacak değil ya...

Altta "Bazıları Festival Sever" için canla başla çalışan Anıl ve yanında da evini, Antalyasını seven Anıl olmak üzere iki tipleme çalışmam. Portfolyo olarak Prag'daki okula göndermeyi planlıyorum :p



Altın Portakal heyecanı şimdi başlıyor. Birazdan çıkıyoruz evden, biletler alınıyor, yabancı basınla bağlantıya geçiliyor, halkın içine giriliyor ve son olarak da Tony Ayres'le bir röportaj bir terslik olmazsa. Gün, umuyorum ki Michael Winterbottom'ın son filmiyle bitecek...

Pazar, Ekim 21, 2007

Kendinimi hiç bu kadar zavallı hissetmemiştim...

Evet, referandum...

Versen bir türlü, vermesen bir türlü...

Herkes haklı, herkes haksız...

Perşembe, Ekim 11, 2007

House delirdi!

Tuylerim diken diken hala!

Hic oyle cilgin bir televizyon ya da dizi izleyicisi filan degilimdir, kesin konusamam tabii ki ama, House M.D., gordugum duydugum en sapikca televizyon olayi! Kanalin en havali saatinde yayinlanan, 3. sezonunun sonuna gelmis bir dizide zaten oylesine buyuk ve koklu bir degisiklige gitmeye baska hicbir ekip cesaret edemezdi. 4. sezonun ilk bolumunun sonunda attiklari yemi de (House'un gozdesi olucakmis gibi gorunen sevimli kizcagiz) ikinci bolumun basinda cart diye siliverdiler filan. Durmuyorlar da orda ve sasirtmaya devam ediyorlar hep...

3 sezondur hep ayni formulu uygulayan bir diziyi (yani hasta belirtiler gosterir, hastaneye gelir, teshis-yanlis-teshis-yanlis-teshis-yanlis-teshis-dogru omurgasi) bu kadar siradisi yapabilmek, inanılmaz.

Sonunda bir süredir uzak durdukları olum temasina da geri donduler. Bu sefer olumden de ote, direk, hic acimadan, olum-sonrasi-yasam (afterlife ya anlayin iste :D) diye carptilar tokadi. Kimilerini cok etkilememis olabilir ama buyuk cesaret ister bence, hele bir de sonraki bolumun reklamini da izledikten sonra uyumamın imkani yok artik benim :D Amerikali olsam kesin izlemeyi bırakirdim House'u, aksam aksam niye bozayim canim sinirlerimi diyerekten...

Çarşamba, Ekim 03, 2007

I Robot, Powerslave, Gökçek

Eskişehir'den arabayla dönerken 2 albüm uyumamı engelledi :)

Alan Parsons Project - I Robot, ki bundan muhtemelen daha önce bahsetmiş olabilirim, 80'lerde yapılmış en iyi 10 albüm arasına girebileceğine inanıyorum. "I Wouldn't Wanna Be Like You" dinlerken biraz hop hop dansediyodum arabada, yandan geçen bir kadınla oğlan güldüler bana :D

Iron Maiden - Powerslave, bu albümün ne kadar bomba olduğunu unutmuşum. Epeydir dinlemiyordum valla ayıp etmişim, baştan sona fırtına gibi...

Ankara'da sular kesilmeye devam ediyor. Deposu olanlar farketmiyordur belki ama, her akşam saat 8 civarı kesiyor başkanım, gece 12'den sonra bir ara veriyor. Bizi kandırıyor galiba, açıklama filan yok tabii ki...