Çarşamba, Ağustos 16, 2006

Ankara Uyuma, Kuğulu'ya Sahip Çık!

Kuğulu Park'ın oraya yapılan kavşak çalışmasından kaç kişinin haberi var bilemiyorum, ama Ankara'daki rezalet silsilesi devam ediyor.

Kavşaklar, köprüler yapılıyor, yollar genişliyor, arabalar hızlanıyor vs. vs. ve sonunda tüketim artıyor. Her zaman olduğu gibi onlar kazanıyor...

Bu akşam, Kuğulu Park'ta, 30-50 kişinin toplandığı bir eyleme katıldık. İpek Ablam ve Kurt'ü Fethiye'ye yolladığımız için biraz geç kalmıştık. Duyduğumuz kadarıyla Can Dündar'ından dernek başkanlarına bir sürü kişi toparlanmış öncesinde. Biz gittiğimizde kimse yoktu.

Duymadıysanız kısaca durum şöyle, Büyükşehir Belediyesi, Ankara'nın belki de geriye kalmış Anıtkabir'den sonraki tek simgesinin ortasından / kenarından yol geçirmeye çalışıyor. Kuğulu Park'ın iyice oturulmaz, gidilmez bir yer haline gelmesi için çalışıyor. Böyle bir şey için bir yerlerden bi yetkiler alınması gerekmez mi diye düşünüyor insan, korkunç ama gerçek, izinler de çıkıyor tabi "minimum zarar verilmesi kaydıyla" (Hürriyet'teki bu yazıyı okuyabilirsiniz).

Bu aslında başka bir amacın parçası bir bakıma. Tüketimin, sistemin kazanması, bütün kara ütopyalara hızla koşuşumuzun bir anlamda... Rumeli Hisarı'nın ortasına yapılacak cami gibi, bizden 2 kuşak sonra, güzel birşeylerin olabileceğini bilmeyen, hatırlamayan, düşünemeyen bir topluma hazırlık belki de. Önce Amerika olucaz, sonra da Okyanusya'nın bir parçası...

Neyse, uzatmayalım, saat de geç olmuş :) 12'ye kadar alkışlayıp bağırdık, bir işe yaradı mı, Kuğulu Park kurtulur mu bilmiyorum. Belki bizden sonra, sabaha karşı 5'te koparıvericekler 100 yıllık ağaçları ve sabah bi uyanıcaz, annelerimizin, bizim fotoğraflarımızda olan bir park, çocuklarımızın fotoğraflarında olamıcak...

Çarşamba (Yarın) 12'de basın açıklaması ve eylemlerin devamı var. Katılabilen herkes katılmalı bence...

Pazar, Ağustos 13, 2006

Kurt yemekte :)

Ne gün ama...

Bi daha bu kadar güncellenen blog olmaz valla :) Kuzen ve Amerikalı sevgilisi yemekteydi bu akşam bizde. Aile içinde en çok merak edilen kişilerden biriydi Kurt :) Neyseki, Serdar var da, ilgi biraz Serdar'a kayınca, çok rahatsız olmadı umarız çocukcağız... Malum, aile içinde İngilizce zor. Kurt nasıl biri derseniiiz


Bir kuşumuz var artık!!!




:)

Ayla Teyzem'in camına konan bir muhabbet kuşu artık bizim evde yaşıyor :) Resimleri aşağıda zaten, canım pek şeker. Ne güzel sesi :D

Hakan'ın yorumuna göre, 2-3 yaşında olabilirmiş kuşumuz. Tabii ki erkek :D ve adını da Serdar koydum ben. Anneannem de Maviş diyo ama olsun, heralde alışır 2 isimli olmaya :)

Konuşabiliyomuş bu arada muhabbetler, bilmiyodum, "up the irons!" filan şöyle bir iki şey öğretiyim ben :D Bi de biraz metal dinletip, kafasını aydınlatıyim :)) adam gibi ötsün :p

Bakalım, başladı bir macera ne kadar sürecek... :d





Yeni Maiden Albümü!!!

Anlaması ya da anlatması çok zor.

Sene 1999. Açık ve güzel bir gün. Sanırım, henüz aylardan Mayıs. Okul çıkışı Emek taraflarında yürüyoruz. Belki de asmışız, hafıza böyle şeyleri pek tutmuyor işte :) O zamanların sıkı metalcileriyiz. MTV ve medya desteğinden dolayı Metallica'yı aşağılıyor, Cobain ölmese bi bok olmazdı diyerek Nirvana'dan nefret ediyoruz (insanlar pek değişmiyo di mi :D). Death, Opeth, Dio, Overkill, Slayer dinliyoruz. Henüz Dream Theater'ı anlıyamıyoruz ama biraz da özenenlerden dolayı sevmiyoruz. Yinede, Maiden'a olan saygılarından dolayı takdir ediyoruz onları. Savatage'la da henüz tanışmamışız, diğer yüzbinlerce grupla tanışmadığımız gibi. Anathema damarlarımızdaki kana yeni yeni karışmaya başlamış, ordan gazla Tiamat'a, Candlemass'e vs. bulaşmışız. O kadar açız ki müziğe, arkadaştan aldığımız kasedi bir çırpıda 5 defa dinleyip tüketip yenisine geçmek istiyoruz.

Ama...

Temelde bir gözdemiz var. Son albümlerini beğenmesek, eskileriyle yetinsek de Iron Maiden manyağıyız. Hatta ben olayı biraz ileri götürüp anneme Somewhere In Time albümünü sevdirmeye çalışyorum. Birkaç şarkıyla da olsa başarılıyım sanırım (Birkaç yıl sonra annemi Sentenced dinleyerek ev süpürürken buluyorum :D). Tek bir hayalimiz var, ne olur ki Bruce ve Adrian geri dönse Maiden'a. Hadi diyorum içimden, Adrian dönse Bruce hayatta. Onlar biraz sıkıntılı ayrılmadı mı? O zamanlar bilemiyorum yetişkinlerin dünyasının ayrıntılarını. Sonra o meşhur gün, bizim İso gelip bana "Bruce Maiden'a dönmüş olm" diyo. Hadi len diyorum, Emek'teyiz yolda yürüyoruz, olay yerinden ayrılmak için deliriyorum. Eve gitmeli, kendi gözlerimle görmeliyim... Bi yolunu bulup eve kaçıyorum, açıyorum bilgisayarı, ve...

www.ironmaiden.com Ana sayfa o zamanlar biraz dandik görünüyor (Ama o zamanlar zaten iyi tasarımlı sayfa sayısı çok az. Günlerimiz harcayıp bulduğumuz sayfaları birbirimizle palaşıp, dilimiz dışarda kendi geleceğimiz için hayaller kuruyoruz). Ortada bir grup fotoğrafı, 6 kişi var fotoğrafta, 2 kişi siyaha boyalı... Kim oldukları görünmüyor, ama anlaşılıyor. Birinin boyu biraz daha kısa diğerlerine göre. İçimden bir coşku patlaması hoparlörlere vuruyor, yoksa benim ellerim açmıyor sesi. "Tell me why i have to be your powerslaaveee!!!".

Ertesi sene Bruce ve Adrian'lı Maiden Brave New World, 2003'te Dance Of Death'i çıkarıyor. Kazandığım ilk parayı Fan Club'e yatırıyorum. Dergi ve kart gönderiyorlar, hastası oluyorum :) Sonra Steve Harris, artık yaşlandık, sadece albümler sonrası turneye çıkıp, büyük yaz festivallerinde boy göstericez diyor. Üzülüyorum. sanki yılda 150 konser verseler herhangi birine gidebiliyorum... Zaten, İstanbul'a geldiklerinde de kaçırmışım... Olsun, üzülüyorum yine de. Yaşlanmalarına üzülüyorum galiba. Ölücek onlar da bir gün. Her albüme heralde bu sondur diyerek bakıyorum artık. Ama sonra yaptığım röportajlar sayesinde de anlıyorum 50 yaşına ulaşmış sert adamlar, daha agresif ve daha istekli oluyor. Artık biliyorum ki, Iron Maiden kolay kolay bitmeyecek, daha 5 albüm daha çıkaracak devler...

Sonunda bir yeni albüm daha elimize geçecek Eylül'de: "A Matter Of Life And Death". İlk single'ı Son Durock'ta ilk ben çalıyorum: "The Reincarnation Of Benjamin Breeg" :D İşte insan böyle zamanlarda acaip ayrıcalıklı hissediyor kendini. Yayında şarkıya çok fazla birşey diyemiyorum. Ama zaten Iron Maiden'a genelde birşey diyemiyorum. Söyledim ya, anlaması anlatması çok zor. Benim için, Black Sabbath, Purple, Zeppelin vs. hepsini bir çırpıda silebilirim. Saygım sonsuz, Maiden'ın sebepleri onlar ama, hiç birini değişmen demir bakireme... Hastalık gibi birşey galiba, ya da kader ;)


Up The IRONS!

Cuma, Ağustos 11, 2006

Sinema'dan Soğutma Çalışmaları...

Kesinlikle eminim! Birileri benim gelecekte film izlememi istemiyor! Ne kadar, *oktan film varsa gösterime sokup bi de beni onlara gönderiyor :(

Kötü olacağı bilinciyle "See No Evil" izlemek durumunda kaldım. Yani insan utanmaz mı yahu? Nasıl çekersin böle bir film? Bi çekmeden önce sağındaki solundaki insanlara sormaz mısın bundan film olur mu diye? Hadi sen sormadın, bu yapımcılar, nasıl böle filmlere para verip de çektiriyolar? Sonra, bu yönetmen bir sonraki filmi için nerden para buluyor?

Yani öfkemi nefretimi anlatabileceğim bir yol yok :) Daha kötü bir film var tabi ki: D@bbe. Ama yani, See No Evil da hiç geri kalmıyor. Böle filmler olduğu sürece, ben bile bir gün Scary Movie çekmeye karar verebilirim... (burda yönetmen kişiliğimle konuştum galiba :D)

Uzak durun efendim...

Pazar, Ağustos 06, 2006

Son günlerde...

Selamlar,

İlerleyen günlerde olur ya bi yerlere giderim, tatilden acilen bişeyler yazmak 2 resim göndermek isterim diyerekten, burayı aktif kullanmaya karar vermiş bulunmaktayım :)

Şimdi Vefik Karaege'nin son günlerine göz atalım kısaca...

2 haftadır Tuna Kuzen'leydik, çok fazla dolaşıp dağıtamadık, ama amaç zaten tatil ve dinlence ve aileye ayrılmış bol bol zamandı.

İstanbul'a gittik hafta sonu, cuma günü yola çıktık. İlk defa, böceğimiz uzun yol gördü tabi ben de ilk defa otoban tecrübesi yaşamış oldum. Güzeldi, yorucuydu ama önemli olan akşamki Whitesnake konseriydi.

Vefik kendine yakışan bir şapşallık yaptı her zamanki gibi. Gamze'nin Dream'den asistan Melike'den alıcaktık davetiyelerimizi, telefon trafikleri sonrası 8'de konser alanında buluşmaya karar verdik. Köprü trafiği vs. derken ancak saat 20.45'te konser alanındaydık, ama yanlış alanda. Whitesnake'in Kuruçeşme sahnesine çıkacağına adım gibi emindim halbuki. Hatta kuzene, bir tarafı deniz bir tarafı dağ diye ballandıra ballandıra anlatmıştım, ama biir gitmişiz her yer bomboş doğal olarak. Neden? Çünkü konser Park Orman'da :)) Haldur huldur oraya gittik. Neyseki organizasyon dandik, konser yarım saat gecikicekmiş, canım Coverdale sanki beni beklemiş gibi gider gitmez çıkıverdi sahneye hiç bekletmedi bizi...

Burdan, Gamze'ye ve Melike'ye de çok çok teşekkürler :))

Bir de Beypazarı maceramız var ki, Beypazarına gitmeyenler mutlaka bir kere gitmeli. Böyle demek istiyorum aslında, çünkü kendilerini tanıtmak için inanılmaz mücadele ediyorlar ilçe olarak. Kültür sanat festivalleri, şiir yarışmaları, bir çok yerde bulunmayan bir turist bilgilendirme ofisi (büfesi de diyebiliriz) olabildiğince genişletilmeye çalışılmış bir müze vs. vs. Ancak, işin doğrusu, Beypazarı'nda görülecek pek de fazla birşey yok. Yöreye has evlerin bir bölümü güzel korunmuş, bir bölümü restore edilmiş ancak çok görkemli ve büyüleyici değiller. Gümüş işleme sanatları olan "telgari" gerçekten inanılmaz ve çok ucuz. İnanılmaz ince bir işçilik var görülmeden anlaşılmaz ve ben bunu yapsam 100 milyor isterim diyeceğiniz gerçek gümüş şeyleri sadece 10 milyor'a filan satıyorlar. Ancak tabi ki böyle alış-veriş'leri sevmeyen insanlardansanız (ör: ben) yörenin çekiciliği de azalıyor. Yemeklerin de tabi ki güzel olduğunu ekleyeyim, her ne kadar çok sıcak güzel olmaz diye garson bize 80 katlı ev baklavası vermemiş olsa da, serin bir vadide, lezzetli bir akşam yemeği için bir kere gidilebilir... İsteyenlere düğün hizmeti de var ki herhalde her gün biri evleniyor orda, masaları sandalyeleri ve düğün düzenini hiç kaldırmıyorlar sabahları...

Haftanın geri kalan bölümü kuzenle alış-veriş, "Amerikano" (heralde böyle yazsam yanlış olmaz) oyunları ve aile sohbetleriyle devam etti.. Resimler yakında burada...