Cumartesi, Ağustos 11, 2007
Ipod ve Kur'an
Vatan Gazetesi'nden alıntıdır! (http://www.haber3.com/haber.php?haber_id=268454)
--------------------
Prof. Süleyman Ateş, Kuran-ı Kerim yüklenen iPod’ların kullanımına ilişkin tavsiyelerde bulundu.
Ateş “Eğer o iPod’da klasik Türk musikisi ve tasavvuf müziği varsa aynı alete Kuran-ı Kerim’in eklenmesinin bir sakıncası yok. Ama insanları şehvete kışkırtan, dine aykırı müzikler varsa aynı cihaza Kuran-ı Kerim’i yüklemeyi doğru bulmam. Çünkü Kuran’a saygısızlık olur. Biri şehvete diğeri ruhaniyete sevk ediyor. Cihaz bozulduğunda ise bir yere gömmek ya da yakmak gerekir. Çünkü Hz. Ömer zamanında da yıpranmış mushaflar (Kuran’ın kopyaları) yakılmış. Bu nedenle çöpe atılmamalı, saygı gereği yakılmalı. Kuran’a saygı bunu gerektirir.”
---------------------
Yorumsuz :)
Cuma, Ağustos 10, 2007
6. Gün, World Health Organization
Neyse, o zaman okuduklarımızla yetinmiyoruuuz ve ODTÜ'de öğrendiğimiz bilgiyi arama yeteneğimizi kullanıyoruz: google!
World Healt Organization'ın içme suyu değerlerine göz atmaya karar verdim, bugün Gökçek bu değerlere atıfta bulunuyordu, acaba tamamen atıyor mu diye merak ettim. Birkaç rakam da var aşağıdaki bölümde ama, Kızılırmak suyu bize geldiği şekliyle, sadece içindeki çözünmüş kimyasal maddelerin oranına bakarak, içildiği takdirde zararsız bir su. Ancak, içmek için de büyük cesaret gerektirecek. Çünkü içindeki maddeler, hem suyun tadını hem de kokusunu fazlasıyla bozacak. Ancak bu maddeler insan sağlığını bozacak seviyede değil... Ha tabii biyolojik değerleri, bakteri vs. oranını tabii ki bilemiyoruz...
KMO'nın değerlerinin hepsini araştırdım, sadece bu üçü hakkında genel bilgiler bulunuyor.
--------------
Sulfate (Kızılırmak'ta: 337 mg/litre)
Kimya Mühendisleri Odası'nın açıklaması...
----------
Son söylenecek sözü, DSİ tarafından 2005 yılında hazırlanan bir rapordan kelimesini değiştirmeden aktararak en baştan söylemek yerinde olacak:
“Kızılırmak Nehrinin doğal yapısı itibariyle klorür, sülfat ve sertlik değerleri çok yüksektir. Bu parametreler içme ve kullanma açısından çok önemlidir ve ileri arıtma teknikleri kullanmadan düşürmek mümkün değildir...
Mikrobiyolojik ölçüm sonuçları da Hirfanlı ve Kesikköprü Barajları sularının bakteriyolojik açıdan kıta içi II. sınıf su kalitesinde olduğu ve içme suyu olarak kullanılamayacağını göstermektedir.
Ankara için içme, kullanma suyu planlamalarında bu durumlar göz önüne alınarak varsa Kızılırmak dışındaki seçeneklerin tekrar değerlendirilmesinin yararlı olacağı sonucuna varılmıştır.”
... Su sertliğini belirleyen ve içme, kullanma sularının bu bakımdan kalitesi hakkında önemli birer gösterge olan anyon ve katyon ölçümleri aşağıda gösterilmektedir. Örneğin Kesikköprü suyundaki klorür miktarı, Ankara şebekesine şu anda verilmekte olan sudan 40 kat fazladır. Sülfat miktarı 22 kat, kalsiyum miktarı 5 kat daha fazladır.
Parametre (mg/L) | İvedik Giriş (ASKİ web sayfası) | İvedik Çıkış (ASKİ web sayfası) | Kesikköprü |
Klorür (Cl-) | 6 | 8 | 239 |
Sülfat (SO4=) | 15 | 20 | 337 |
Bikarbonat (HCO3-) | 104 | 89 | 138 |
Sodyum (Na+) | 7,5 | 8,3 | 157 |
Potasyum (K+) | 3,1 | 3,3 | 6 |
Kalsiyum (Ca++) | 22,8 | 24 | 109 |
Magnezyum (Mg++) | 6,32 | 5,83 | 44 |
...Bu iyonların arıtılması için yüksek yatırım ve işletme maliyetleriyle anyon ve katyon değiştiricilerin kurulması gerekmektedir. Nitekim, Kızılırmak üzerinde Kesikköprü Barajından sonra yer alan Kapulukaya Barajından su alan Kırıkkale’nin mevcut arıtma tesisinde, İvedik tesislerinde halen uygulanmayan aktif karbon dozajlaması yapılmasına rağmen, elde edilen su yeterli kaliteyi sağlayamamaktadır. Bu nedenle Kırıkkale Belediyesi yeni yatırım yaparak ileri teknoloji arıtma tesisi kurma kararı almıştır.
Bu suyun kullanımında ısrar edilmesi durumunda ya Ankara Belediyesi yeni bir yatırımla ve elbette gecikmeli olarak bu tesisleri kuracak ve bunun maliyetini Türkiye'nin şimdiden en pahalı suyunu kullanan Ankara halkının faturalarına yansıtacaktır ya da Ankaralılardan ekonomik durumu elverenler içme suyu olarak ambalajlı su satın alacak, çamaşır ve bulaşık makinelerinde katkı maddeleri kullanacak veya evlerine bireysel arıtma üniteleri kuracaktır....
... dezenfektan olarak kullanılan klor, su içindeki organik bileşiklerle kanserojen nitelikte kompleksler oluşturduğu için batı ülkelerinde klorlama yönteminden ozonlama veya ultraviyole ışınla dezenfeksiyon gibi yöntemlere geçilmektedir. Bu teknolojiler de İvedik tesislerinde yoktur ve yeni yatırımla kurulması gerekmektedir. Yoksa, Ankara Belediyesi insanları ya kısa vadede bakteriyel enfeksiyon ya da uzun vadede kanser olma riskiyle karşı karşıya bırakmak zorunda kalacaktır ...
... Gerede Sisteminin maliyeti yaklaşık 240 milyon dolardır. 03.07.1968 tarihli ve 1053 sayılı Ankara, İstanbul ve Nüfusu Yüz Binden Yukarı Olan Şehirlerde İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkındaki Yasa ile bu şehirlerin içme suyu projeleri ve inşaatlarını yapma yetkisi DSİ Genel Müdürlüğüne verilmiştir. DSİ Genel Müdürlüğünün bu yetkiyi kullanabilmesi için o ilin Belediye Meclisinden karar çıkartılması gereklidir. Ankara Büyükşehir Belediyesi Gerede sisteminin ihale edilip yapılabilmesi için bu kararı şimdiye kadar çıkartmamıştır ...
... Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile DSİ Genel Müdürlüğünün bu konudaki yaklaşımı da şüphe uyandırmaktadır. Bu iki kurum durumu bilmesine rağmen gerçeği halktan gizleyerek suç işlemişlerdir. DSİ Genel Müdürlüğünün kendi yürüttüğü çalışmanın aksi yöndeki sonucuna rağmen basın toplantısında kullanılmak üzere Sn. Gökçek’e “Kızılırmak suyunun kullanılmasında herhangi bir sakınca olmadığına dair” yazılı belge vermişlerdir ...
Yaşanan bu gelişmeler sonucunda Ankara Büyükşehir Belediyesi Ankara İçme ve Kullanma Suyu Master Planında 2037 yılından sonrası için düşünülen kaynaklardan birisi olan, diğer kaynaklara göre sıralamadaki yeri neredeyse tercih sırasına göre en sonda bulunan Kızılırmak suyunu devreye sokmuştur ... Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, planlamanın en sonundaki uygulamayı şimdiden gerçekleştirmeyi önemli bir başarı gibi yansıtmaktadır.
Kimya Mühendisleri Odası
Perşembe, Ağustos 09, 2007
5. Gün
Küvet tamamen boş, sarı sularımız da bitmiş. Neyseki bugün ızdırap çekmektense eve geç gelme yöntemine başvurdum. Yemek zaten yok...
Gökçek TGRT haberde, sunucular da ne meymenetsiz tipliymiş, Gökçek parlıyor resmen! haha
Su kesintisinin belediyeyle alakası olmadığını açıklayacağım reklamlardan sonra diye reklam yapıyordu ama can sıkıntısından kapattım dayanamadım. Zaman kaybı...
Gerçi 10 dakika izledim ama, o arada da 5 defa "Allah" 3 defa "Cenab-ı Allah" 2 defa da "Yarab" kelimelerini kullandı. Aaa esas bomba, bir de "Allah su vermezse biz n'apalım diyince, gülüyorlar bana" dedi. Güldüm ben de bir kez daha...
Yazdıklarıma ve yazmak istediklerime bakıyorum da, anlaşılan bugün bir vatandaş olarak üstüme düşen görevi yerine getirmişim. Tıpkı, büyük birader'i sevdiğini kabullenmek gibi. Bugün mutluydum resmen. Susuz "5 (beş)" günü tamamlamıştım evde ama mutluydum işte. Yayında da söyledim hatta, meğer uyguluyormuşum, "Alışmışım" bu haline de şehrimin, nefret ettiğim boktan Ankara'mın... Hem Gökçek ne yapsın canım, bir sürü alt geçit yapıverdi, bu kargaşa niye ki, ameliyat yapılamamışsa onun suçu mu, Allah yaşatacağı varsa yaşatır ameliyat olsun olmasın... Adamcağızın da boşuna günahını aldık, bak anlatıyor, meğer susuzlukla mücadele için hayvan gibi çalışmış...
Sen büyüksün, cezasını sen ver artık, biz yüzünün kızarmasını, özür dilemesini bile sağlatamadık...
Çarşamba, Ağustos 08, 2007
4. Gün
Küvetteki su tamamen bitti denebilir. Sadece küçük bir tuvalet tasının yarısından daha azını doldurabiliyoruz. Bu suyun da yarısıyla ellerimi yıkamayı başardım bugün. Demekki normalde ne kadar israf ediyormuşuz suları, görmüş oldum. Daha 1 hafta önce o tasın tamamını kullanıyordum ellerimi yıkamak için.
Suyumuz yoka yakın olduğu için, eve gelince ayak yıkama, yüz yıkama gibi adetler tamamen ortadan kalktı. Bildiğin pislik içindeyiz.
Annem, bugün bir arkadaşından su almaya gitti. Depolarındaki son su damlalarını da bizim kovaya almış muhtemelen. Su sarı! İnsan elini soksa eriyebilir. Sadece tuvalete dökebileceğiz bu suyu ama çiş mi daha kötü kokar bu su mu bilemiyorum...
Bugün, yıllardır birlikte yaşadığım anneannemin ağzından ilk defa "kıç" kelimesinin çıktığını duydum. Annem ve benim öfkemle şu Gökçek'i nasıl öldürebiliriz planları yaparken, halk bugün neler yaptı ne protestolar ama anca kıçına konuşabiliyorsun adamın dedi :) Canım, o da sinirlendi, bütün gün evde tabi kolay değil...
Bugün akşam yemeğinde, kahvaltı tabağı var. Yemek yapamıyoruz, yapınca çünkü tencere filan da kirleniyor malum, onu yıkamaya da harcayacak suyumuz yok. Kaldırıp suların gelmesini bekleyeceğimiz bir yer, hiç yok.
Bugün akşam 20.30 gibi işten dönerken, yüzüncı yılın sikik parkını sulayan bir tanker gördüm. Bütün gecemin içine edecek bu görüntü eminim, ama neden durup iki küfretmedim bilmiyorum. Sanırım yarın akşam, Ankara çevresinde çim sulayan tanker avına çıkıcaz elimizde damacanalarla ve adamların çimlere akıttığı suları, popomuzu yıkayabilmek için çalmaya çalışıcaz.
Sinir denen şey işte böyle, üst üste katlanıyor.
Yarının planını yaptım, açıklıyorum :)
7.00 = uyanış
7.30 = ODTÜ Stadyumu
7.30 - 8.30 = sinirleri boşaltmak için koşu vs.
8.35 - 8.38 = ODTÜ Baraka Spor Salonu'nda soğuk duş
9.00 = Radyoya varış
9.00 - 9.30 = 153 Alo Belediye'ye çeşitli küfürlerle güne hazırlık
Perşembe 22'de, Melih Gökçek TGRT Haber'e çıkıp susuzluk konusunda konuşacakmış. Beni duyabilirsiniz o programda Gökçek'e küfrederken.
Birlik olup bir şeyler yapmalıyız, ama ne?
Salı, Ağustos 07, 2007
Patlamaların sebebi...
“Su verildiğinde borunun içindeki hava suyun önünden ilerler gider, bu havayı dışarı atmamız gerekiyor. Onu da bundan sonra emniyetli biçimde yapacağımızı tahmin ediyorum” diye konuştu.
...yapacağımızı "tahmin" ediyorum. "..."
Tam emin olmamakla birlikte, bu bahsedilen konunun ve boru patlama sebebinin adı İngilizce'de "water hammer" olarak geçiyor (sanırım Türkçesi "su koçu"). Meraklısına, wikipedia linki...
Kısaca, suyu çok ani ve hızlı açar ya da kaparsanız, suda şok dalgaları oluşur ve bu dalgalar borular ya da vanalar vs. üzerine basınç (tersi durumda vakum da olabilir bu) uygular. Bu basınç yer altındaki beton boruları ister 25 yıllık ister 2 yıllık olsun patlatabilir (tersi durumda implode). Aslında, temel olarak bu şok dalgaları, ne kadar yavaş kapatırsanız kapatın yine de oluşur, ama yavaş kapama durumunda oluşacak basınç farkı çok daha az olacağı için hata zarar vermez.
Bir vananın hangi hızla açılıp kapanması gerektiği, Makine Mühendisliği okuyan her öğrenciye, akışkanlar dersinde gösterilir ve hatta bir ara-sınavda bir de finalde sorusu çıkar. Bu denklemler zorlansa elle çözülebildiği gibi (bazı varsayımlarla tabii ki), sadece bu iş için yazılmış bilgisayar programları vardır (water hammer software tadında). Bunu kurarsın ana istasyonlardaki bir bilgisayara (ya da standartta zaten ne hızla açman/kapaman gerektiği talimatlarla belirtilmiştir) ve suyu o hızla açar/kaparsın. Ama cahilsen, bilgisizsen, lönk diye çevirirsin vanayı, ve 2 günde 3 boru patlatırsın.
Helal olsun Melih Gökçek, amcanın oğlu olsun, karının yeğeni olsun da, bilgisiz olsun önemli değil di mi? Mühendise ne gerek var... Evinde 2 gün yetecek su deposu olduğunu söylemiştin, acaba 3. günde bir tanker gelecek mi sizin sokağa şans eseri?
3. Gün
---------
Emek'te, Ankara'nın en eski ve bir zamanların en seçkin mahallelerinden birinde, susuz 3. gün. En eski mahallenin 35 yıllık binasında tabii ki su deposu yok, macera da burada başlıyor zaten...
Cumartesi gece yarısı kesildi sular, bütün pazar, bütün pazartesi ve şimdi de bütün salı susuzuz. Bir önceki deneyimimizde, su geldiğinde kuvetteki suyun bir bölümünü boşaltmak zorunda kaldığımız için bu sefer akıllılık yapıp daha az su sakladık.
Küvetteki su rezervimiz iyice azaldı. Artık, tuvalete su dökmek için kullandığımız 5 kiloluk yoğurt kabının sadece yarısına geliyor ve o kabı tamamen suyla dolduramıyoruz. Tuvaletin çiş kokmaması için, 2 defa bu tası doldurup boşaltmak gerekiyor. O da tam işe yaramıyor tabii ki.
Anneannem suların gelmeyeceğini duyunca yemek yapmayı bıraktı. Daha doğrusu eldeki şeyleri kullanabiliyoruz ancak. Pazara gidip alış-veriş yapmamış bugün, canım :) Sebze, meyve yıkayamıyoruz çünkü.
İtiraf ediyorum, duş almak zorundaydım ve bugün ODTÜ'nün spor salonundaki duşu sadece bu iş için kullandım. Daha önce, pis diye gitmediğimiz yer, cennet gibi görünmedi gözüme ama 3-4 dakika da olsa, kendimi hafiflemiş hissettim. Ama tabii ıslak ıslak torbalara tıkmam gereken havlum ve terliklerim iğrenç kokuyor şu anda. Astım havalansınlar diye, umarım yarın da kullanılabilir halde olurlar.
Sabah 153 Alo Belediye'yi aradım. Suyumuz yok dedim, boru patladı diyip kapattılar telefonu. Tekrar aradım, havuzlarınızı, fıskiyelerinizi kapatın siniri bozuluyor insanlar dedim, bizim fıskiyemiz mi dediler, ben de sizden başka fıskiye yapan yok heralde dedim, tamam iletiriz dediler. Tavsiye ederim, sabah güne başlamak için süper bir deşarj yöntemi.
Evde su tüketmemek için, bütün ihtiyaçlarımızı ev dışında görmeye çalışıyoruz. Radyodan çıkarken, dur hadi diyip son bir kez tuvalete girip, ellerimi ve yüzümü yıkıyorum. Sabah ağzımı yıkamak ve dişlerimi fırçalamak işlerini radyoya bırakıyorum.
Duyduğumuza göre, 3 gün daha su yok. Bu, 6 ya da 7 gün edecek toplam susuz. Başkanımız bizden tatile gitmemizi istedi ama paramız yok ve işimizi şu anda bırakamıyoruz, o zaman kendimize iyi bakmamızı ve sağlımıza dikkat etmemizi söyledi. Bakalım, elimizden geleni yapacağız... Yeterki başkanım, siz görevinizden istifa etmeyin, su bekleyen Ankara'ya köprü yapmaya, şehri mahvetmeye, televizyona çıkıp sırıtmaya devam edebilin... Biz bakarız kendimize, hasta olmayız, salgın hastalığa filan yakalanmayız, 2-3 gün de pis dolaşıveririz canım 50 yıl önce su mu vardı böyle...
Pazar, Ağustos 05, 2007
Yeni (Eski) Fotoğraflaar...
http://www.flickr.com/gp/8382802@N08/0h3U35
Bu adresten bakabilirsiniz, buraya teker teker seyettirmeye usendim. Bir yandan da neden Yahoo'yu kullandim da Google'in fotograf seysini kullanmadim bilemiyorum... Neyse :D
Ornek isteyenlere,,,
Cuma, Ağustos 03, 2007
Esas şakayı unuttum!
Buna karşılık Ankara sakini, 3. günde de suyu ip gibi akan ve kesinlikle yıkanması imkansıza yakın olan insan, "Sen ananı da al git önce" der içtenlikle. Nasıl olsa, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı söylemiştir bunu alenen, herhalde kimse bunu hakaret olarak algılayacak değildir. Hatta insanın bundan bir şarkı yapası bile gelir. Protesliğe daha uygun diye rapçi olunur hemen. "Ananı ananı ana-ana-nı-nı-nı-nınanı-na-ana-an an an an ananı" filan diye...
ııhghghghghhhh!!!
Perşembe, Ağustos 02, 2007
Göz göre göre... mi?
En son bomba suların ikişer gün değil dörder gün kesileceği söylentisi. Gökçek bunu en son bugünki basın toplantısında yalanladı ama güven olmaz, hiiiç de belli olmaz...
Sonracığıma, bir başka söylenti, Kızılırmak üzerindeki Kesikköprü Barajı'ndan su getirme projesinin yetişmeyeceği. ASKİ yöneticileri diyorki, "13 Eylül'de okullar açılacak, hastaneler var, bu suyu getirmeye mahkumuz!". ee pes yani, bir de sonunda kendilerini kahraman ilan edecekler...
Kızılırmak suyu denince baş söylentiyse, bu suyun atıklarla dolu olduğu ve zehirli olduğu, kullanılamayacağı. Kendi aramızda konuşurken hep derdik ki, "e heralde bir şekilde arıtırlar canım, adamlar deniz suyunu içme suyu yapıyor". Ama başkanın cevabı çok daha bomba,
"İçme suyu olarak kullanılamaz diyor Kimya Mühendisleri odası. Laf onların ki. Belgeleri yok. Kızılırmak suyu temiz. İşte bu DSİ'nin 2006 Aralık ayında Kızılırmak ve Hirfanlı Barajlarının suyu ile ilgili raporu. Raporda suyun birinci derecede içme suyu olduğu belirtiliyor. Bazı yerlerde sülfat oranını çok olduğu belirtiliyor. Bunun içinde mevcut su ile taşıyacağımız suyu karıştıracağız. Sülfatın da halk sağlığına herhangi olumsuz etkisi yok, suyun tadının daha güzel olması için sülfat oranı azaltılacak. Ayrıca Kırıkkale ili 20 yıldır Kızılırmak'dan gelen suyu kullanıyor. Kırıkkale il Sağlık Müdürünü, Hastane Başhekimlerini aradım hiçbiri vatandaşlarda sudan kaynaklı sorun olduğunu söylemedi. Bu tür açıklamalar ideolojiktir. Bu örgütleri çok da fazla dinlemeyin."
Esas sonucunu merakla beklediğim söylentiyse, DSİ'nin Gökçek'i 5 yıl önce uyardığı ama Gökçek'in bunlara kulak asmadığı. Buna bizim başkan ipe sapa gelmez saçma sapan sözler diyerek karşılık veriyor (zaten ağzından düzgün 1 adet cümlenin çıktığı da henüz duyulmadı). Ama DSİ'den de ahanda sana gönderdiğim resmi belge diye bir açıklama çıkmıyor... İster Gökçek olsun, ister DSİ, bu memleketin hiçbir kurumunun düzgün çalışmadığına inananlardan olduğum için, hangi tarafın daha suçlu olduğu çok da önemli değil ama yine de merak ettim ve yasal bilgi edinme hakkımı kullanarak DSİ'ye bir soru gönderdim. Aynen aşağıdaki gibi, bakalım cevabı gelecek mi...
-----------
Merhaba,
-----------
Lafı biraz uzattım ama o kadar sinirliyim ki, bu öfkemi dindiren başkanımızın bir temennisiyle bitirelim bu günü,
"Cenabı Allah'ın bu kadar susuzluğu getireceğini kim önceden düşünebilirdi. Bizim zekamız buna yetmedi. Bunu düşünen üstün zekalılar varsa gelsin söylesin"