Perşembe, Mart 12, 2009

Alice In Chains dönüyor!

Çocukluğumda metal yolculuğum kuzen Tuna sayesinde başlamıştı. Çok iyi hatırlarım, diğer kuzenler ya da abiler nasıl olur bu konuda bilmem ama, bizim kuzen al bu eski kasetleri dinle demezdi. Yurtdışından gelirken (Burası bambaşka bir hikaye, geçiyorum) getirdiği 100lük 200lük cd kaplarını açardı masanın üzerine, renkli renkli orjinal cdler ve kitapçıkları arasından, bir dj edasıyla aklına gelen birini seçer, müzik setine takar ve dikkatle dinlemem gereken bölümlerini dinletirdi bana bangır bangır.

İlk To Bid You Farewell'imi de böyle dinledim, ilk Empty Words'ümü de ya da şu anda ne adını ne nasıl olduğunu hatırlayabildiğim Kreator, Kyuss vb. grupların şarkılarını. Bazen, sadece küçük bir gitar pasajıydı kuzenimin ilgisini çeken, bazen -To Bid You'daki gibi- baştan sona, hatta defalarca, bütün şarkı.

Kimi zaman sıkılırdım bu eğitim saatlerinden, çünkü öncelikle o cd kılıfları içindeki cd'ler asla bitmeyecek ve içerdeki odaya geçip bilgisayarda uçaklar uçuramadan akşam olup yemek saati gelecek diye korkardım. Sonra, onca cd içinden kuzenimin aklına devamlı bir şey geldiği için, şarkıların büyük bölümünü ileri sarma opsiyonuyla dinlerdik, koca bir cd'den toplamda sadece 1 dakika anladığım olmuştur mesela. Ayrıca, bunca bilgi ve müzik yüklemesi bazen de çok gelirdi küçük beynime. Daha bir çocuk sayılırdım ve şimdi olsa iştahla hepsini içime çekeceğim koca bir arşivi birkaç saat içinde hazmetmeye çalışıyorduk. Ne olursa olsun, geleceğim ve müzik bakışım için mükemmel bir şey yaptığımızın farkındaydım, ona şüphe yok ve hayran hayran izlerdim kuzenimi, bunca ismi nasıl aklında tutuyor, bütün gitaristlerin davulcuların hikayelerini nasıl oluyor da biliyor diye. Ben de ilk olarak gidip Maiden'ın ve Queen'in grup üyelerinin adlarını ezberlemiştim sonra...

Aradan yıllar geçti tabii sonra, biz kuzenimle senede 1 hatta 2 senede bir görüştüğümüz için, onun zaten aşmış müzik bilgisi görece çok fazla ilerlemezken, minik benim ufak kafam, her sene bir öncekine oranla 2 kat daha çok bilgi alıyor, hevesle ne bulsam saldırıyor, kuzenim gelip bir şey dinlettiğinde ben onu zaten biliyorum diyebileceğim günlerin hayalini kuruyordum. Pek öyle olmuyordu ama yine de ilerleme kaydettiğim kesindi.

Orta okulda, belki de lisede metal dinleyenler bilirler, belki de herkeste aynı olmuyordur bu süreç ama, ben sert bir şey dinledikçe daha fazlasını arıyor, Bruce'un solo albümlerinden, Overkill'e, Megadeth'e (asla Metallica'ya değil! :D), ordan Slayer'a Death'e gittikçe sınırlarımı zorluyordum. İşte öyle sertlik iştahıyla dolduğum yılların birinde, bir yaz kuzenin evinde buluştuk yine. Ben ona ağzım sulanarak öğrendiklerimi anlatıyor, cd kılıflarındaki adını duymadığım ama aşırı oldukları belli grupların albümlerine ne zaman sıra gelecek diye bekliyordum. Oysa kuzen - benim de sonradan farklı bir şekilde yaşayacağım - müzikte olgunlaşma evresi denebilecek bir dönemece girmişti. Önce iştahımı biraz Death'le doyurmuş, sonra da bak bu adamlara, sert değiller o kadar ama, acı, duygu, umutsuzluk aynı çoğu zaman demişti.

İlk dinlediğim Alice In Chains şarkısını hatırlamıyorum, ama sanırım Them Bones ya da Rooster olabilir (Kuzenim bayılırdı Rooster'a). Sonra bir tutkudur başladı bende de. Soundgarden'a da ordan geçtim, diğer birçok 90'lar grubuna da. Ama AIC'nin yeri hep ayrı kaldı. O andan sonra çıkacak bütün albümlere saldırdım ama, bir gün acı haber geldi. Layne Staley Cobain'le aynı ayın aynı günü, farklı bir yılda evinde ölü bulunmuştu. Yaşadığım ilk ünlü-ölümü-sarsıntısı bu değildi ama en çok üzüldüklerimden biri olduğu kesin. Ardından yıllarca Cantrell'in solo albümlerinde o AIC tadını bulmaya, MTV Unplugged'daki hüzne bir karşılık bulmaya çalıştım. Devamlı sayfalarını ziyaret edip, yeni bir haber var mı diye meraktan çatladım...

ve sonunda, birkaç konser sonrasında, AIC, yeni albümünü kaydetmeye başladı. Aslında niye bu kadar çok bekledim bu konuda yazmayı bilmiyorum, 2008'in sonunda başladılar çünkü kayıtlara, belki bitirmeyeceklerinden, vazgeçeceklerinden korktum. Ama sonunda, bu Avustralya konserinin küçük videosunu görünce ve dinleyince içim rahata erdi. Evet, artık kesin bu: Alice In Chains geri dönüyor. Orjinal kadro, William Duvall'la ses bularak... Kutlayabiliriz!

AIC Australia Recap

Hiç yorum yok: