Kısa tarihimde geçmişe doğru küçük bir yolculuk yaptım bugün, İstanbul-Ankara yolunda verdiğimiz bir molayla. Varan'ın Bolu Dağı Dinlenme Tesisleri, girişindeki tabelada da yazdığı gibi, "Hizmete Devam Etmekte"ydi. 8-9 yaşımdan itibaren İstanbul-Ankara arasında ailecek dokuduğumuz mekiğin en önemli bölümlerinden birini oluştururdu bu tesis. Bugünlerdeyse, yeni "geçit"in açılmasıyla üzerine adeta ölü toprağı serilmiş engebeli, virajlı, dar dağ yolunun hayaletlerinden biri haline gelmişti, tabela her ne kadar aksini iddia etse de.
Hep o 9 yaşındaki gözlerimle hatırlayacağım bina ve çevresi nerdeyse hiç değişmemişti. Yemeğinizi almak için girdiğiniz bölüm, tuvaletlerin yeri, masaların dizilişi... Ferahlatıcı dağ kokusu taşıyan köpüklü ayran dışında eski havası yoktu ama yemeklerin. Sanki onlar da yarım saatlik bir fark için vazgeçilen doğa güzelliğinden, arkasına bakmadan var gücüyle kaçan insanlığa gücenmişti. Belki de ben küçük yaşımda, dağ yolunun saldığı korkuyla acıkan minik miğdemi doldururken fazla büyütmüştüm bu yemekleri gözümde ama yine de hafif çaptan düşmüş olsalar da bolca peynir rendelenmiş domates çorbası ve pilav üstüne serpilmiş döner parçaları dostça birer edayla selamladılar beni. Ablamın çorbasını iştahla içişi, her tesise adım attığımızda yüreğimde yükselen acaba döner kalmış mıdır heyecanını hatırlattılar bana. Tek sıkıntı, belki diğer firmalarla yarışabilmek için düşen otobüs fiyatlarıyla birlikte darbe yiyen elit imajı korumak için belki de günlük misafir sayısı 10'da 1'ine düşen tesisin masraflarını çırakabilmek için, Varan'ın fiyatları fahiş boyutta sunmasıydı.
Yemek sonrası, alışılmış tuvalet ziyareti de, nerdeyse tamamen anılara kilitlenmek üzere terkedilen bu tesisin o eski filmlerin eski görünmesi gibi, bakımlı olsa da köhnelikten kurtulamadığını kanıtlıyordu. Binadan sıyrılıp birkaç dakikalığına da olsa kendinizi Bolu Dağı ile yalnız bırakmak istediğinizdeyse, uçsuz bucaksız dağ sıralarının ve ağaçların arasında yutulmuş küçük köy evleri yerine, devasa ve ürpertici bir otoyol ve üzerinde süzülen irili ufaklı böcekler dikkat çekiyordu artık. Suyun şorul şorul aktığı, sırf o sudan birkaç gün daha içebilmek için arabada koca koca damacanalarla dolaştığımız günlerden geriyeyse, ince bir parmak kalınlığını geçmeyen bir sızıntı ve zamanında bizim yaptığımız gibi o berrak buz gibi suya akın etmektense, telefonlarıyla beyinlerini zehirlemeye çalışan insanların tamamen ihmal ettiği, görmezden geldiği çıplak bir çeşme kalmıştı geriye.
Kaç defa daha gitsem, hep 9 yaşındaki gözlerimin gördüğü şekliyle hatırlayacağım Varan Bolu Dağı Tesisleri'ni ve Varan molalı İstanbul-Ankara seferlerinde buraya uğramaktan vazgeçmese de, soran olursa eğer, bir hatırlayan, herhalde kapanmıştır yeni geçit açıldıktan sonra diyeceğim, girişteki tabelaya inat. Gülümseyerek koştuğum bir anı olsun orası, kimse elleyemesin, yemekler de eskisi gibi değil yahu diyemesin diye...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder