İstanbul'da olmanın artılarından faydalanayım diyerek, uyumaktan ve dolanmaktan arta kalan zamanımı, 8. !F İstanbul FF'ne ayırdım. Dün 1, bugün 2 film izledim.
The Burning Plain, çok oturaklı yazılmış, harika oynanmış ve bir araya getirilmiş, güzel kurgulanmış akıllı bir dramdı. Meksikalıların yükselen sinemasına güzel bir örnek. Charlize Theron'sa sadece yüzüne makyaj yapıldığı için Oscar kazanmadığını kanıtlar gibi parlıyordu.
Sonra, The Pleasure Of Being Robbed, bağımsız filmler dünyasının çok konuşulanlarından biri olduğu için dikkatimi çekti. Ama pek de değmezmiş. Birkaç arkadaşın, dijital bir kamerayla, çok düşük bütçeyle çektikleri, minnacık bir filmdi. Kötü denemez belki ama, kopardığı tantanaya da değmeyeceği kesin.
Ve son olarak, The Infinite Playlist Of Nick and Norah. Juno'nun açtığı yoldan, akabinde biraz daha para kazanır mıyız gazıyla çekilmiş, sıradan ve uydurma bir gençlik filmi. Bazı izleyenler çok eğlendi, sonunda kendilerine güzel filozofik sonuçlar çıkardı, güzel epey fazla anı olduğunu da yalanlamasam da, 90 dakikaya değmeyecek, Juno'daki hamilelik-annelik-yaşlı adam/genç kız gerginliğinden arındırılmış, çok sıradan bir gençlik aşk filmi diye özetleyebilirim. Gitmeyin.
Esas konuya gelecek olursak, ilk defa dikkatimi çekti, belki daha önce hiç denk gelmediğim için, belki de bende bir terslik olduğu için bilemiyorum ama, AFM Fitaş Beyoğlu sinemalarında aldığım bilet "Q" sırasındaydı. O ne demek abi? Öyle bir harf yok bu ülkenin alfabesinde. Bir de salonun en arkasında olunca o sıra ve arkaya doğru "O"dan sonra 2 sıranın üzerinde harfler yazmayınca, P mi önce gelirdi Q mu diye düşünmek zorunda bile kaldım. Hay anasını satıyim özentiliğimizin...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder