
Gitmeyen son 2 kişi olduğumuza inanarak salona girdik bugün İpek'le. Çantamda tuvalet kağıdı bile hazırdı foşur foşur ağlarsak diye!! ekşisözlük alıntısıyla, inanılmaz detaylarıyla koltuğuma mıhlanırım diye bekledim durdum devamlı, ama olmadı.
Sinema öğrencilerine dış sesin kötü kullanımı için örnek olarak gösterilmeli bence bu film. Ya da yönetmen adaylarına, kendi zevklerinizden bahsedecekseniz, nasıl yapmamalısınız derken bir hoca bu filme atıfta bulunabilir. Dijitalle çekseniz daha kolay olmaaa mı ehuhuehuehee diye kalırsınız yoksa öyle ortalıkta, oyuncunuzu da rezil edersiniz filan denebilir mesela. Sonraa sonra sonra, klişeler?? Evveet, klişeler...
Neyse, sonuçta birçok güzel anı da yok değildi. Ölesiye nefret etme durumu yok yani, ama koparılan kıyamete değer mi, bu filmi izledim de bir şey kazandım mı gibi soruların cevapları malum ne yazıkki. Bir tek, neden sevgilimin yüzüne bakıp bir hikaye yazamıyorum anasını satiyim, yamukluk bende mi acaba diye bir duygusuzluk, kendinden tiksinme oluştu. Yazarken ne güzel oluyor di mi, sonra çekince bir garip duruyor... tüh
Nasıl başlamıştık bu yazıya, evet, iki sevgili arası diyalog yazma dersi için çok uzaklara değil, Amerika'ya bakınız, buyrunuz Linklater abimiz ve "Before Sunrise / Before Sunset".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder