Benim de böyle, her fotoğrafta aynı çıkan, bana özel bir bakışım var mı??
Çene hafif aşağı, gözler azcık yukarı doğru, hafiften de kafayı yana kaykırtmalı filan mesela...
Pazartesi, Ocak 12, 2009
Cumartesi, Ocak 10, 2009
The Wrestler ve Aronofsky'nin sonu...
Darren Aronofsky, sonunda "normal" bir filmle ve bu sefer bütün dünyayı sallamacayla karşımızda. Özellikle son üçte birlik bölüme kadar, mükemmel anlatılmış, şahane oynanmış, güzelce ayrıntılandırılmış harika bir deneyim. Evde, kendi kendime filmin karakterleriyle konuştuğum az olmuştur bugüne kadar...
Ancak, son bölümde, geleneksel anlatıya o kadar birebir tutunuyor ki, "anti" tarafından diyelim ya da, biraz canımı sıkmadı değil. Evet tamam, yine çok güzel, çok dokunaklı, ama sanki Hollywood'a uygun olsun denerekten kotarılmış bütün film. Senaryoyu Aronofsky'nin yazmayışından da belli aslında. Bir de insanları arkalarından takip eden kamera, sanki bir bilgisayar oyunu tadında, bir süre sonra can sıkabiliyor ve ben anlatıya belirgin bir katkısını bulamadım ne yalan söyliyeyim.
Şimdi de imdb'ye bir baktım, Aronofsky bundan sonra ne yapıyor diye, canım sıkıldı. Micky Ward'un hayatını anlatan bir boks filmi var önce 2009'da, ardındansa Robocop tekrar çevrimi!!
Pi'nin, Requiem For A Dream'in, Fountain'ın asi yönetmeni, yola gelmiş sanki. Herkesi kendilerine uyduruyorlar demekki onlar bir şekilde. Ya da yaşlanmaya başladı belki "yaratıcı" yönetmenimiz.
Canım sıkıldı bak şimdi...
Neyse konuya dönersek, The Wrestler güzel hatırlanacak kesinlikle ve Mickey Rourke başta olmak üzere birilerine Oscar da getirebilir. Ama filmin en güzel yanı, 80'lerin hair metal'iyle süslenmiş olması. Ve o kadar güzel bir sahneye o kadar güzel bir diyalog yerleştirmiş ki yazar ya da yönetmen:
"80s were the best shit ever man! Then that Cobain pussy had to come around and ruin it all!"
Hell yeah!! hahaha
Ancak, son bölümde, geleneksel anlatıya o kadar birebir tutunuyor ki, "anti" tarafından diyelim ya da, biraz canımı sıkmadı değil. Evet tamam, yine çok güzel, çok dokunaklı, ama sanki Hollywood'a uygun olsun denerekten kotarılmış bütün film. Senaryoyu Aronofsky'nin yazmayışından da belli aslında. Bir de insanları arkalarından takip eden kamera, sanki bir bilgisayar oyunu tadında, bir süre sonra can sıkabiliyor ve ben anlatıya belirgin bir katkısını bulamadım ne yalan söyliyeyim.
Şimdi de imdb'ye bir baktım, Aronofsky bundan sonra ne yapıyor diye, canım sıkıldı. Micky Ward'un hayatını anlatan bir boks filmi var önce 2009'da, ardındansa Robocop tekrar çevrimi!!
Pi'nin, Requiem For A Dream'in, Fountain'ın asi yönetmeni, yola gelmiş sanki. Herkesi kendilerine uyduruyorlar demekki onlar bir şekilde. Ya da yaşlanmaya başladı belki "yaratıcı" yönetmenimiz.
Canım sıkıldı bak şimdi...
Neyse konuya dönersek, The Wrestler güzel hatırlanacak kesinlikle ve Mickey Rourke başta olmak üzere birilerine Oscar da getirebilir. Ama filmin en güzel yanı, 80'lerin hair metal'iyle süslenmiş olması. Ve o kadar güzel bir sahneye o kadar güzel bir diyalog yerleştirmiş ki yazar ya da yönetmen:
"80s were the best shit ever man! Then that Cobain pussy had to come around and ruin it all!"
Hell yeah!! hahaha
Pazartesi, Ocak 05, 2009
Siz de girin...
RTE bir basın açıklaması sırasında CHP'ye laf sokacağım diye, youtube'a atıfta bulunmuş. Bir gazeteci de youtube'a girilmiyor diye hatırlatmış, bizimki de "Ben giriyorum, siz de girin" demiş.
Sağda solda gezmekten Türkiye'deki gerçekleri unuttu heralde. Bir basbakan halkıyla böyle de dalga geçmez ki...
Sağda solda gezmekten Türkiye'deki gerçekleri unuttu heralde. Bir basbakan halkıyla böyle de dalga geçmez ki...
Cuma, Ocak 02, 2009
Aday
Bu halk bu adamı bir kere daha seçerse pes doğrusu!
Her şeyi geçtim, en basitinden hadi, şehri günlerce haftalarca susuz bırakmış, sonra çıkıp bir de dalga geçmiş şu adamı, yalancı olduğu televizyonda kanıtlanmış yüzsüz adamı... pes yani...
Vallahi yine seçecekler...
ks!!!
Her şeyi geçtim, en basitinden hadi, şehri günlerce haftalarca susuz bırakmış, sonra çıkıp bir de dalga geçmiş şu adamı, yalancı olduğu televizyonda kanıtlanmış yüzsüz adamı... pes yani...
Vallahi yine seçecekler...
ks!!!
Perşembe, Ocak 01, 2009
Issız Adam
Voilaaa!!! Sonunda gördüm Çağan Irmağımızın bu filmini de :) Popüler sinemamızın, "içi dolu" yönetmeni gibi bir izlenim var hala benim içimde, galiba genel çevreden öyle bir dolduruşa geliyorum ama sebebini de anlamıyorum bir türlü. Hayır, Ulak'ı sevmem, Babam ve Oğlum'u sevmem, e Mustafa Hakkında Her Şey'i sevmem, o zaman neden bu sempati?? Eli yüzü düzgünlüğe olan açlığımızdan olsa gerek herhalde...
Gitmeyen son 2 kişi olduğumuza inanarak salona girdik bugün İpek'le. Çantamda tuvalet kağıdı bile hazırdı foşur foşur ağlarsak diye!! ekşisözlük alıntısıyla, inanılmaz detaylarıyla koltuğuma mıhlanırım diye bekledim durdum devamlı, ama olmadı.
Sinema öğrencilerine dış sesin kötü kullanımı için örnek olarak gösterilmeli bence bu film. Ya da yönetmen adaylarına, kendi zevklerinizden bahsedecekseniz, nasıl yapmamalısınız derken bir hoca bu filme atıfta bulunabilir. Dijitalle çekseniz daha kolay olmaaa mı ehuhuehuehee diye kalırsınız yoksa öyle ortalıkta, oyuncunuzu da rezil edersiniz filan denebilir mesela. Sonraa sonra sonra, klişeler?? Evveet, klişeler...
Neyse, sonuçta birçok güzel anı da yok değildi. Ölesiye nefret etme durumu yok yani, ama koparılan kıyamete değer mi, bu filmi izledim de bir şey kazandım mı gibi soruların cevapları malum ne yazıkki. Bir tek, neden sevgilimin yüzüne bakıp bir hikaye yazamıyorum anasını satiyim, yamukluk bende mi acaba diye bir duygusuzluk, kendinden tiksinme oluştu. Yazarken ne güzel oluyor di mi, sonra çekince bir garip duruyor... tüh
Nasıl başlamıştık bu yazıya, evet, iki sevgili arası diyalog yazma dersi için çok uzaklara değil, Amerika'ya bakınız, buyrunuz Linklater abimiz ve "Before Sunrise / Before Sunset".
Gitmeyen son 2 kişi olduğumuza inanarak salona girdik bugün İpek'le. Çantamda tuvalet kağıdı bile hazırdı foşur foşur ağlarsak diye!! ekşisözlük alıntısıyla, inanılmaz detaylarıyla koltuğuma mıhlanırım diye bekledim durdum devamlı, ama olmadı.
Sinema öğrencilerine dış sesin kötü kullanımı için örnek olarak gösterilmeli bence bu film. Ya da yönetmen adaylarına, kendi zevklerinizden bahsedecekseniz, nasıl yapmamalısınız derken bir hoca bu filme atıfta bulunabilir. Dijitalle çekseniz daha kolay olmaaa mı ehuhuehuehee diye kalırsınız yoksa öyle ortalıkta, oyuncunuzu da rezil edersiniz filan denebilir mesela. Sonraa sonra sonra, klişeler?? Evveet, klişeler...
Neyse, sonuçta birçok güzel anı da yok değildi. Ölesiye nefret etme durumu yok yani, ama koparılan kıyamete değer mi, bu filmi izledim de bir şey kazandım mı gibi soruların cevapları malum ne yazıkki. Bir tek, neden sevgilimin yüzüne bakıp bir hikaye yazamıyorum anasını satiyim, yamukluk bende mi acaba diye bir duygusuzluk, kendinden tiksinme oluştu. Yazarken ne güzel oluyor di mi, sonra çekince bir garip duruyor... tüh
Nasıl başlamıştık bu yazıya, evet, iki sevgili arası diyalog yazma dersi için çok uzaklara değil, Amerika'ya bakınız, buyrunuz Linklater abimiz ve "Before Sunrise / Before Sunset".
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)